iklim krizi

İklim değişikliğine karşı mücadele pamuk ipliğine mi bağlı? sorusu aklıma gelince, Paris Anlaşmasını, BM İklim Değişikliği Konferansını (COP 26) ve AB Yeşil Mutabakatını düşünerek uluslararası işbirliğinin, pamuk ipliğinden çok daha güçlü olduğuna ikna oldum her zaman.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, İskoçya’nın Glasgow kentinde Kasım 2021 tarihinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı sırasında yaptığı konuşmada iklim değişikliği konusunda gelinen ağır tabloya işaret etmiş ve gezegenin kaderinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu belirterek “Hala iklim felaketinin kapısını çalıyoruz” demişti. Guterres bu görüşü savunurken henüz Rusya-Ukrayna arasındaki savaş ufukta görünmüyordu. Savaşla birlikte ortaya çıkan tablo iklim krizinin sadece gezegenimiz açısından değil, uluslararası platformların sağlamlığı açısından da pamuk ipliğine bağlı olduğu sinyalini verdi.

İklim değişikliğine karşı mücadelenin kısa dönemde, dünya konjonktüründeki sarsıcı gelişmelerden etkilenmemesi kuşkusuz olanaksız. Küresel ısınma karşıtlarının veya iklim değişimini sanayileşmiş dünyanın bir fantezisi olarak görenlerin bu süreci nasıl okuyacakları da bir sürpriz değil aslında. Ancak şurası açık ki, iklim değişikliğine karşı mücadele bireylerden başlayarak toplumun her kesimini kapsayan, tüm ülkeleri ve sivil toplum inisiyatiflerini içeren çok geniş bir mutabakat gerektiriyor.

Önce kışı atlatmak

Mevcut güncel tabloya bakarsak Avrupa’nın, yaklaşan kışı bu enerji krizi ortamında fazla bir travma yaratmadan atlatmanın yollarını aradığını gözlemliyoruz. Başta Almanya olmak üzere Avrupa kıtası kısmen tasarruf önlemlerine ve ağırlıkla da alternatif arz kaynakları yaratılmasına odaklanmış durumda.

Avrupa’nın enerji arz kaynaklarını kısa vadede çeşitlendirmesi hiç kolay değil tabii ki. Güneş ve rüzgar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarının Avrupa’nın artan enerji ihtiyaçlarına yakın bir vadede köklü bir seçenek olması en büyük istek ve hedef. AB’de tüm petrolün yaklaşık yüzde 70’i ulaşımda kullanılıyor ve bu yüksek rakam da Avrupa’yı önemli oranda dışa bağımlı hale getiriyor.

Enerji denklemini oluşturan büyük resim enerji kaynaklı olarak iklim mücadelesinde bir takım geri adımların veya tavizlerin verileceğine işaret ediyor. Nükleerin bir tercih olarak yeniden gündeme gelmesi, kömür santrallerinin bir süre daha enerji üretmesine izin verilmesi veya kapanan kömür santrallerinin açılması bu geri adımların çerçevesini çiziyor. En büyük kaygılardan biri kısa dönemde bu enerji krizinin kömüre hızlı bir dönüşün yolunu açması karbonsuzlaştırma çabalarını olumsuz etkilemesi olacak.

Temiz enerjiye geçişi hızlandırabilir

Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji krizini iklim değişikliği yönünden hem pozitif hem negatif olarak okumak için ya da hem umutlu hem de umut kırıcı olmak için yeteri neden var. Olumlu bakış açıları bu sürecin enerjide temiz enerjiye geçişi hızlandıracağı, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltacağına inanırken, konuya negatif pencereden bakanlar fosil yakıtların beklenenden daha uzun süre enerji arzında ağırlığını koruyacağını savunuyor. Hatta nükleer enerjinin yeniden güçlü bir seçenek olarak ortaya çıkacağını belirtenler de az değil. Nükleer santrallerini üretimde tutan Fransa’nın bu krizdeki göreceli rahatlığı nükleer enerjiye yönelimi teşvik eden nedenlerden biri olsa gerek.

Yeşil mutabakat için bir fırsat

AB bir yandan Yeşil Mutabakata uygun bir gelişmeye hız vermek için savaşın yarattığı krizi bir fırsata dönüştürmeye ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmaya odaklanmış görünüyor. Yeşil Mutabakata uygun olarak 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiye geçiş çabası, öngörülen yüzde 40’lık hedefin yüzde 45’ çıkarılmasıyla yeni bir ivme kazandı. Bu şekilde Avrupa’nın yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandıkça temiz enerji fosil yakıtlara karşı güçlü bir seçenek olarak ortaya çıkacak. Kuşkusuz işin strateji boyutunda nükleer enerjiyi bir öçüde canlandırma opsiyonun da masada durduğunu unutmamak gerek.

AB Fit for 55 çerçeve programı kapsamında 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı ve 2050’ ye gelince de sıfırlamayı planlıyor. Jeopolitik krizin emisyon azaltıcı tedbirler yanı sıra enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiye geçişin hız kazanması için itici bir güç olması bir temenni düzeyinde olsa da AB içinde özellikle kimi ülkelerin enerji bağımlığını daha hzılı bir şekilde sonlandırma konusunda çok daha kararlı oldukları gözleniyor.

Yatırımlar askeri amaçlara ve savunma bütçesine kayabilir

Enerjide yenilenebilir kaynaklara yönelim kadar gerek Paris Anlaşması gerekse AB Yeşil Mutabakatı çerçevesinde iklim değişikliğine karşı kabul edilen gönüllü veya zorunlu yükümlülükler her ülkeye büyük çaplı yatırım bütçeleri empoze ediyor. Barışçıl bir dünyadan savaş tehditlerinin yükseldiği ve uluslararası alanda gerilimlerin yoğunlaştığı bir dünyada savunma harcamalarının artması ve askeri önceliklerin iklim değişikliği önceliklerini ikinci plana atması da ciddi bir olasılık olarak öne çıkıyor.

Bu nokta iklim değişikliği konusunda şimdiye kadar alınan mesafenin kurban edilmesi riski açısından en önemli değişken olacak. Çünkü kutuplaşmış bir dünyada güçlü bir uluslararası oydaşmanın ve birlikteliğin sağlanması iklim değişikliği gibi gönüllülüğe dayalı bir konuda çok daha zor hale gelecek.

Paris Anlaşması bir yana, AB’nin Yeşil Mutabakat belgesiyle taraf olan tüm ülkeleri kapsayan yükümlülüklerin ne ölçüde hayata geçirileceği ya da belirlenen takvime ne oranda uyulabileceği de ayrı bir önemli soru işareti.

Kuşkusuz geri dönüş yok

Kuşkusuz iklim değişikliği mücadelesinden geri dönüş yok. Ancak henüz öngörülemeyen bir vadede  bu mücadelenin bir ivme kaybedeceği de açıktır. Rusya-Ukrayna savaşı kadar Rusya’ya uygulanan ambargolar ve Rusya’nın Avrupa’ya karşı en güçlü silahı olan enerji kartını açması Avrupa’nın tüm enerji arz dengelerini bozmuş durumda. AB içinde Almanya ve İtalya enerjide Rusya’ya en bağlı iki ülke.

Paris İklim Anlaşması ile vücut bulan iklim değişikliği mücadelesi, mevcut koşullarda uluslararası iş birliğini güçlendirmek bir yana, tarafların yeniden bir masa etrafında oturmasını bile engelleyecek bir resim çiziyor. Konjonktür ister istemez, iklim değişikliği konusunda ulaşılan farkındalık düzeyi ve kararlılığının da zayıflamasına yönelik bir atmosfer yaratıyor.

Karbonsuz bir dünya hedefi ve iklim değişikliği mücadelesi ile jeopolitik kriz bir çok yönden bağlantı içeriyor. Rusya hem doğal gaz hem de petrol yönünden en büyük fosil yakıt üreticisi ve ihracatçısı ülkelerden biri. Yaptırımlar ve ticaret yasakları altında Rusya fosil yakıtlarını ihraç etmeyi sürdürüreceği için kendisinden emisyonları azaltma yönünde bir adım da beklenmiyor. Kuşkusuz bu da karbonsuz dünya hedefine giden yolda bir başka negatif faktör.

Küresel iklim değişikliğine karşı mücadelenin küresel ölçekte barışçıl bir dünya hayaliyle yakından ilişkili olduğuna şüphe yok.

Content Protection by DMCA.com

Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.