Türkiye, Yeşil Mutabakatı avantaja çevirebilir

Aktif iklim politikaları izlenmesi durumunda Türkiye’nin GSYH’si, mevcut politikaların devam ettiği senaryoya göre en az %3 daha yüksek olabilir.

2050 yılında iklim-nötr olmayı planlayan Avrupa Birliği, bu süreçte sanayisini ve istihdamını korumak amacıyla geliştirdiği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nı (SKDM) Ekim 2023 itibarıyla yürürlüğe koyacak. Üretildikleri ülkelerde karbon içeriği fiyatlandırılmamış olan mallar, AB sınırından girerken vergilendirilecek.

2022 yılında yapılan bir çalışma (Acar, Aşıcı ve Yeldan, 2022), uygulamanın Türk ihracatçıları üzerindeki yıllık potansiyel maliyetinin 1.1 ila 1.8 milyar Avro arasında olacağını öngörüyor.

Aynı araştırmaya göre Türkiye, SKDM’ye tabi olmayı beklemeden aktif bir iklim politikası izlemeye başlarsa, hem makro ekonomik veriler hem de çevre açısından çok daha olumlu sonuçlar elde edebilir.

Sera gazlarının ülke içinde fiyatlanacağı bir sistem kurulması halinde, mevcut yaklaşımla devam edilen duruma kıyasla, emisyonlar ve cari açığın en fazla oranda düşeceği, GSYH’nin ise %3 daha büyük olacağı hesaplanıyor. İhracatçıların her yıl AB’ye ödeyeceği 1.1 ila 1.8 milyar Avroluk vergi ise, Türkiye’de kalmış olacak.

Önlem alınmazsa GSYH azalacak, cari açık artacak

SKDM - Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Yeşil MutabakatKarbon sızıntısı, karbon fiyatlaması olan ve olmayan bölge/ülke arasında ortaya çıkıyor. Bu sorunu azaltmak için tasarlanan SKDM, ticareti yapılan malların üretimindeki karbon maliyetleri arasındaki farkın, sınırda uyarlama yöntemiyle giderilmesini amaçlıyor. Böylelikle, karbon maliyetlerine katlanan AB’li üreticilerin rekabetçiliklerinin artırılması hedefleniyor; ayrıca üretim tesislerinin, karbon düzenlemesi olmayan ülkelere kaymasının önüne geçilmek isteniyor.

Ancak bu düzenlemeler sadece AB’deki firmaları değil, AB ile ticari ilişkisi olan tüm AB-dışı firmaları etkileyecek. Henüz bir karbon vergisi veya emisyon ticaret sistemi bulunmayan Türkiye’de de üreticiler, ihracatlarının neredeyse yarısını gerçekleştirdikleri AB’deki bu yeni düzenlemeden etkilenmeye oldukça açıklar.

Yapılan çalışma, AYM’ye uyum sağlaması ya da dışında kalmasının Türkiye ekonomisine etkilerini inceliyor. Olası bir SKDM altında, üretimde salınan ton karbondioksit (CO2) başına 30 Avro veya 50 Avro vergi ödenmesi varsayımıyla hazırlanan senaryolarda, ihracatçı sektörlerin “karbon maliyeti” hesaplanıyor.

En çok çimento ve demir-çelik sektörleri etkilenecek

SKDM kaynaklı karbon maliyeti, ihraç edilen ürünlerin sebep olduğu karbon salımları, ton CO2 başına istenen karbon fiyatıyla çarpılarak hesaplanıyor. Bu karbon fiyatı, 2020’lerin başında ton CO2 başına 30 Avro civarındayken, 2020’lerin sonuna doğru 50 Avro seviyesinde olacağı tahmin ediliyordu. Bu varsayımlarla hesaplandığında, SKDM’nin Türkiyeli ihracatçılara yıllık maliyetinin 1.1 ila 1.8 milyar Avro arasında olacağı öngörülüyor. Şimdilerde karbon fiyatının 80 Avro’nun üzerinde olduğu düşünülürse ihracatçılara düşecek olan maliyetin çok daha fazla olacağı söylenebilir.

SKDM’nin özellikle karbon yoğun ürünler ihraç eden sektörleri etkilemesi bekleniyor. 2018 yılında ihraç edilen ürünlere bakıldığında, emisyonların büyük kısmından çimento, makine, otomotiv, demir-çelik ve tekstil sektörlerinin sorumlu olduğu görülüyor.

AYM’yi avantaja çevirmek mümkün

Öte yandan, eğer Türkiye iklim politikası konusunda aktif bir tutum takınır ve sera gazlarını kendi içinde fiyatlayacağı bir sistem kurarsa (Şekil 1’deki AB_AYD senaryosu), hiçbir şey yapılmadığı duruma göre, hem emisyonlar hem de cari açık en fazla oranda düşüyor, bir yandan da GSYH, baz senaryoya kıyasla %3 daha büyük oluyor. Yani SKDM’ye tabi olmayı beklemeden kendi iklim politikamızı işletmek, makroekonomi ve çevre açısından çok daha olumlu sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.

AYM’nin Türk ihracatçıları üzerindeki potansiyel maliyetlerinin en aza indirilmesi için AYM’ye uyum sağlayacak adımların atılması oldukça önemli. Bu politikalar, örneğin makine ve otomotiv sektörleri için kritik önemde. Türkiye’nin AYM’ye uyumlu politikalar izlemesi durumunda, bu iki sektördeki toplam üretim ve toplam ihracat baz senaryoya kıyasla %50’den fazla olabilir. Herhangi bir adım atılmaması ve ton CO2 başına 30 Avro vergilendirme yapıldığı durumda ise bu iki sektörün üretiminde %13’lük azalma bekleniyor.

SKDM’ye tabi olmayı beklemeden kendi iklim politikamızı işletmemiz durumunda yalnızca GSYH, baz senaryoya kıyasla daha büyük olmakla kalmıyor, özel harcanabilir gelir %3, özel tüketim harcamaları ise %5,9 daha yüksek düzeyde gerçekleşiyor.

Baz patikayla değil de SKDM’nin ton CO2 başına 30 Avro’dan devreye girdiği senaryoyla kıyaslayacak olursak, harcanabilir gelir düzeyi %10,9, tüketim harcamaları ise %8,6 daha yüksek oluyor.

Türkiye, AYM’ye uyum sağlayacak aktif iklim politikaları izlerse, yeşil ekonomik düzen sosyal refahı artırıyor.

Türkiye, hızlı hareket etmeli

Aktif bir iklim politikası izlemek, Türkiye için her yönden avantajlı olacak, daha eşitlikçi ve sürdürülebilir sonuçlar sağlayacak. Bir yandan emisyonları azaltırken, bir yandan da gelir düzeyini ve istihdamı artıracak. Ancak ihracatçıların karşı karşıya kalacağı risklerin önünü almak ve gerekli adımları SKDM yürürlüğe girmeden atmak, rekabetçiliği sürdürebilmek için önemli.

AYM ve beraberindeki SKDM’nin duyurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, AYM’ye uyum sağlamak için bir eylem planı açıkladı, Paris Anlaşmasını parlamentoda onayladı ve Glasgow COP26 Zirvesi’nde 2053 yılına kadar karbon-nötr olma taahhüdünde bulundu.

Türkiye’nin kişi başına emisyonları dünya ortalamasına yakın ve OECD ülkelerinin kişi başına emisyon ortalamalarının altında. Ancak Türkiye, dünyada CO2 emisyonları en fazla artış gösteren ülkeler arasında yer alıyor.

Türkiye’nin sera gazı emisyonları 1990 yılında 220 milyon ton düzeyinde iken, 2021 yılına kadar bu miktarın kümülatif olarak %157 oranında arttığı görülüyor. Yine TÜİK’e göre CO2 emisyonlarındaki en büyük payı enerji kaynaklı emisyonlar oluşturuyor.

Henüz Türkiye’nin bir karbon vergisi veya emisyon ticaret sistemi yoluyla bir emisyon fiyatlandırma stratejisi bulunmuyor. Bununla birlikte, Türkiye, AB’ye üyelik perspektifinden hareketle AB Emisyon Ticaret Sistemi ile uyumlu bir izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) sisteminin yasal altyapısını uzun süredir oluşturmaya çalışıyor ve “Avrupa Yeşil Mutabakatı Eylem Planı”nda da yer aldığı gibi ETS hazırlıklarını yapıyor.

SKDM yürürlüğe girmeden önce Türkiye’nin kendi ETS’sini kurarak etkin bir şekilde işletmeye başlaması ve emisyon azaltımı konusunda hızlıca yol alması gerekir.

SKDM, Ekim 2023’te yürürlüğe girecek

13 Aralık 2022 tarihinde Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, SKDM konusunda geçici bir anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre SKDM, Ekim 2023’ten itibaren yürürlüğe girecek.

Başlangıçta sadece raporlama yükümlülüğü getirecek ve böylece veri toplanmış olacak. Sonrasında SKDM tam olarak uygulanacak; yani SKDM, revize edilmiş EU ETS kapsamında başladığında, ücretsiz tahsisatların aşamalı olarak kaldırılmasına (2026-2034) paralel olarak ilgili sektörlerde kademeli olarak hayata geçirilecek.

SKDM ilkin çimento, alüminyum, gübre, elektrik, hidrojen, demir-çelik ve ayrıca bazı alt ürünleri kapsayacak. Dolaysız (Kapsam 2) emisyonlar da düzenlemeye dahil edilecek.

Türkiye’nin AB’ye olan ihracatı SKDM çerçevesinde 2026’dan itibaren içerdiği karbon düzeyine göre vergilendirilmeye başlanacak. SKDM’nin takvimi göz önünde bulundurularak, ETS pilot uygulamasının 2024 yılında başlaması öngörülüyor.

Content Protection by DMCA.com

Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.