Binalarının rengi yüzünden ona “kırmızı şehir” deniliyor. Ancak 2016 sonlarından itibaren Marakeş sadece parlak renkli binalarıyla değil ama aynı zamanda karbondan arındırmayla da anılır hale geldi. Paris İklim Konferansı’nın önemli kararları Fas’ın bu eski imparatorluk şehrinde alındı. Marakeş, dünya topluluğunun iklimin korunması çabalarını şeffaflaştırmak, onları ülkeler arasında kıyaslanabilir hale getirmek ve ulusal iklim koruma hedeflerini düzenli olarak gözden geçirmek için üzerinde uzlaştığı bir kurallar kitabının yazıldığı yerdir.
ALMANYA ROL MODEL OLDU
Dünyayı karbondan arındırma sürecinde Almanya başı çekiyor. 2015 yılında Almanya’nın toplam elektrik tüketiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 31,5 seviyesindeydi. Bu ülkenin fevkalade iddialı hedefleri var: 2022 yılına kadar nükleer enerjiden tamamen çıkmış olmak, 2050 yılı itibarıyla elektrik üretiminin 5’te 4’ünü yenilenebilir enerjiden sağlamak ve aynı süreçte 1990 yılına kıyasla sera gazı salımlarını yüzde 80 oranında azaltmak.
Siemens’te Teknolojiden Sorumlu Başkan Yardımcısı olan Roland Busch, “Sürdürülebilir bir enerji tedarik sistemi, daha şimdiden teknolojik olarak hayata geçirilebilir durumda. Burada artık önemli olan geleceğin karmaşık ve çok boyutlu enerji sistemini bu hedefle aynı hizada yapılandırmaktır” diyor. Busch ve ve Kurumsal Teknolojiler’de enerji ve elektronik araştırmaları başkanlığını yürüten Armin Schnettler, Berlin’deki Handelsblatt Yıllık Enerji Endüstrisi Konferansı’nda bu konuyu 1.200’den fazla uzmanla tartışma fırsatı yakaladı.
DÜNYADA YENİLENEBİLİR KAPASİTE 1900 GW’YE ULAŞTI
Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin artan payının da gösterdiği üzere dünyanın dört bir yanında enerji sistemleri büyük bir değişim içinde. Yenilenebilir Kaynaklar 2016 Global Durum Raporu’na göre 2015 yılında dünya genelinde yenilenebilir enerjiden elde edilen elektrik miktarı 147 gigawat (GW) artmış ve bu artışın 7 GW’tan fazlası sadece Almanya’da gerçekleşmiş. Bu rakam yenilenebilir enerji kaynaklarının global kurulu kapasitesinin neredeyse 1.900 GW’ı bulduğu anlamına geliyor. Bu pay daha da artmaya devam edecek.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2021 yılına kadar ekstra 825 GW daha artış olmasını bekliyor. Bu arada elektriğe olan talep de köklü değişikliklerden geçiyor. Busch, “Gelişmekte olan ekonomilerin yarattığı ivmeyle global elektrik tüketimi artmaya devam edecek” diyor. Uluslararası Enerji Görünümü 2016 Raporu, 2012-2040 arasında yüzde 48 oranında bir artış yaşanmasını bekliyor. Dünya genelinde halen 1,2 milyar insanın elektriğe erişimi yok. Elektrik talebini tetikleyen diğer önemli faktörler arasında ise dijital dönüşümle ulaştırma gibi elektriğe dönen sektörler sayılabilir.
ÜRETİM MALİYETLERİ DÜŞÜYOR
Bir yandan yenilenebilir kaynaklarla temsil edilen toplam elektrik üretiminin payı artarken diğer yandan da onlarla ilgili üretim maliyetleri düşüyor. Schnettler, “Tam da biz güneş çiftlikleri kurmayı düşünürken kilowatt/saat başına garanti edilen fiyat sihirli seviye kabul edilen 3 sentin bile altına düştü” diyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) 2025 yılına gelindiğinde güneş ve rüzgar enerjisi maliyetlerinin yarı yarıya azalmasını bekliyor.
Depolama sistemleri de dikkate değer oranda ucuzlayacak: 2010-2015 arasında maliyetleri yüzde 60’tan fazla azalarak kilowatt/saat başına 350 doların altına indi. PV (fotovoltaj) modülleriyle rüzgar türbinlerinin imalat maliyetlerindeki istikrarlı azalış sayesinde ürettikleri elektriğin fiyatı da düşüyor. IRENA’ya göre, bu imalat maliyetleri 2009 yılından bu yana yüzde 80 oranında azaldı. Burada söz konusu olan bir başka neden de teknolojik verimlilikte kaydedilen ilerleme.
Busch, “1980 yılında bir rüzgar türbini 350 kilowat elektrik üretirken, bugün en güçlü sistemler onun 250 katı kadar, yani 8 megawatt üretebiliyor. Aynı zaman diliminde pervane kanatlarının çapları da 10 kattan fazla arttı” diyor.
KARBON SALIMINI YÜZDE 40 AZALTMAK İSTİYOR
Handelsblatt Yıllık Konferansı’nda bir başka kilit konu da sera gazlarının nasıl azaltılabileceği sorusuydu. Sonuçta, global ısınma Almanya’da bir süredir kendisini bariz bir şekilde hissettiriyor. Schnettler, “İklim değişikliği muhtemelen insanoğlunun bugüne kadar yüzleştiği en büyük sorun” diyor.
Almanya 2020 yılında kendi sera gazı salımlarını 1990’daki seviyesine kıyasla en azından yüzde 40 oranında azaltmak istiyor. Bunu başarabilmesi için Agora Energiewende başlıklı bir araştırmaya göre 2020 yılına kadar her yıl 41 milyon metrik ton’luk CO2 tasarrufu yapması gerekiyor. Her ne kadar Almanya Federal Çevre Ajansı, salımların 1990-2015 yılları arasında yüzde 27 oranında azalarak 908 milyon metrik ton eşdeğerinde karbondioksit tasarrufu yapıldığını tahmin ediyor olsa da sonrasında yeniden artış eğilimine girdiler.
Bu salımlardan birinci derecede sorumlu olanlar aslında enerji endüstrisi ve özellikle de kömürle elektrik üreten tesisler. Schnettler, “Şayet Almanya kendi iklim hedeflerini tutturmak istiyorsa o zaman kömür kullanımından kısmen veya tamamen vazgeçerek ciddi bir azaltmaya gitmek zorunda” diyor. Yeni doğal gaz türbinleri ve kombine döngülü enerji santralleri (CCGT) kurulması şartıyla bunun başarılması kesinlikle işten bile değil.
DEPOLAMA TEKNOLOJİLERİYLE AŞILABİLİR
Hangi vaka söz konusu olursa olsun merkezi olmayan yani dağınık ve düşük CO2’li enerji tedarik sistemleri üzerinde bir parça yeniden düşünmek gerekiyor. Schnettler, “Yük merkezlerinden uzakta az sayıda büyük ölçekli üretim santrallerinden ve birkaç milyon küçük ama merkezi olmayan üretim ünitelerinden oluşan enerji sistemleri aslında bizim onların nasıl denetleneceği konusunda baştan aşağıya yeniden düşünmemiz gerektiği anlamına geliyor.
Kendi iyiliğimiz için üreticilere karmaşık ve bütünlüklü sistemler olarak bakmamız ve onları arz güvenliğini ve şebeke istikrarını garantileyecek bir yoldan şebekeye bağlamamız gerekir” diyor. Ancak sadece rüzgar çiftliklerini, güneş tarlalarını ve nakil hatlarını artırmak yeterli olmayacaktır. Şebekelerde dolaşan istikrarsız yenilenebilir enerjiyle üretilen elektrik miktarı ne kadar artarsa onlar da o kadar esnek olmak zorunda ve bu sadece depolama teknolojilerinin kullanılmasıyla başarılabilir.
Burada özellikle de uzun vadeli depolama sistemleri önem kazanıyor. Bu alanda bir seçenek de elektriği hidrojen veya amonyak ile metanol gibi kimyasallar formundaki enerji türlerine dönüştürerek depolanmasında kullanılabilen hidrojen elektrolizidir. Ancak söz konusu olan özellikle büyük ölçekli depolama sistemleri olduğunda Almanya’nın arayı kapatmak için daha kat edeceği çok yolu var.
Avustralya ve Orta Doğu’da daha şimdiden büyük ölçekli projeler planlanma aşamasında olmalarına rağmen Almanya’da düzenleyici sistemler çok ciddi birer engel oluşturuyor. Schnettler, “Burada hedefin Power2Gas (Enerjiden gaza) sistemlerini Alman Yenilenebilir Enerji Yasası’ndaki vergiden muaf tutmak gerekir; çünkü onlar son tüketici kapsamına girmiyor” diye açıklıyor.
SIEMENS KARBON-NÖTR ŞİRKET OLUYOR
İklim değişikliğine karşı verilen savaşa Siemens de bir katkıda bulunuyor. Siemens, 2030 yılına kadar karbonnötr bir şirket olmayı hedefleyerek bu alanda adım atan ilk büyük endüstriyel şirketlerden biri oluyor. Busch, “Biz bu iddialı taahhüdümüz ve çevre portföyümüzdeki geniş bir yelpazede yer alan teknolojilerimiz ve çözümlerimizle müşterilerimize kendi enerji verimlilik seviyelerini artırmalarında ve karbondan arındırma çabalarında yol kat etmelerinde yardımcı oluyoruz” diyor.
Siemens’in Almanya’daki yerleşim birimleri 2014- 2016 arasında 200 bin metrik tondan fazla CO2 tasarrufu yapmayı başardı. Siemens kendi enerji performansını daha da iyileştirmek için 2018 yılına kadar ekstra 100 milyon Euro tutarında yatırım yapma kararı aldı. Bugün dünyanın dört bir yanındaki politika yapıcılar ve şirketler iklim korumanın sadece şov yapmaktan ibaret olmadığına tarihte asla görülmediği kadar ikna olmuş durumda. Bunun altını çizmek için bir sonraki fırsat da 2017 Kasım ayında Bonn’da düzenlenecek COP23 yani BM İklim Değişikliği Toplantısı’nda yapılacak 23. Taraflar Konferansı olacak./Capital