ABD, küçük modüler reaktörler (SMR) gibi yeni nesil nükleer teknolojilere milyarlarca dolar yatırım yaparak, fosil yakıtlardan uzaklaşma çabalarında nükleer enerjinin rolünü güçlendirmeyi hedefliyor.
Bu teknoloji, Rusya’nın Sibirya kıyılarından Alaska’ya yakın bir noktada bulunan dünyanın ilk yüzer nükleer güç santrali Akademik Lomonosov aracılığıyla ve ABD’nin denizaltılarında zaten kullanılmakta. SMR’ler, daha küçük ve geleneksel büyük ölçekli reaktörlere kıyasla daha az maliyetli olduğundan, ABD, Rusya ve Çin arasında bir hakimiyet mücadelesi yaşanıyor.
Nükleer enerjide yeniden doğuşun kıvılcımı
ABD, Rusya ve Çin, küresel enerji piyasasında liderlik için yeni nesil nükleer teknolojileri, özellikle de küçük modüler reaktörleri (SMR) geliştirme yarışında. Bu teknoloji, daha küçük ölçekte olması ve geleneksel nükleer santrallerle karşılaştırıldığında daha düşük maliyetle inşa edilebilmesi sebebiyle öne çıkıyor.
Küçük modüler reaktörlerin önemi
Küçük modüler reaktörler, geleneksel nükleer santrallere kıyasla daha az enerji üretse de, daha az alan gerektirir ve daha fazla yerde inşa edilebilirler. Bu reaktörler, küçük parçalar halinde teslim edilip yerinde kolayca monte edilebilen bir nükleer santral “flat-pack”i gibi düşünülebilir.
Küresel ısınma ile mücadelede nükleer enerjinin rolü
Dünya genelinde artan aşırı hava olayları ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili meydan okumalar ışığında, nükleer enerjinin, özellikle de küçük modüler reaktörlerin, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabileceği düşünülüyor. Nükleer enerji, kullanıldığında gezegeni ısıtan karbon kirliliği yaymaz ve herhangi bir fosil yakıt veya yenilenebilir enerji kaynağından daha fazla enerji üretir.
Küresel liderlik yarışı
ABD’nin, küçük modüler reaktör teknolojisini tarihlerinde hiç nükleer enerji kullanmamış ülkelere satma çabası, güvenlik konusunda güçlü bir argüman sunmayı gerektiriyor. Rusya ve Çin gibi ülkelerle rekabet edebilmek için ABD’nin nükleer enerji şirketleri, ekonomik açıdan rekabetçi olmak zorunda.
Diplomatik çabalar ve John Kerry’in rolü
ABD, nükleer enerji alanında küresel yarışta üstünlük sağlamak için diplomatik alanda da gücünü göstermeye çalışıyor. ABD’nin iklim özel temsilcisi John Kerry, COP28 iklim zirvesinde nükleer enerjinin en büyük destekçilerinden biri oldu. InfluenceMap tarafından yapılan bir analize göre, ABD, nükleer gücü, Avrupa Birliği’nin resmi enerji kaynakları listesine “yeşil” olarak dahil etmek ve böylece merkezi finansman için uygun hale getirmek üzere Avrupa Birliği’ni lobileyen tek yabancı ülkeydi. Dışişleri Bakanlığı, lobicilik faaliyetlerini doğrulamak için yapılan bir soruya yanıt verirken diplomatik faaliyetler hakkında yorum yapmadığını belirtti.
ABD’nin stratejisi ve zorlukları
ABD’nin, SMR’lerin ticari olarak uygulanabilir olduğunu kanıtlama çabası, özellikle Oregon merkezli NuScale’ın Idaho’da bir demonstrasyon projesinden çekilmesiyle bir darbe aldı. Projelerin maliyetlerinin neredeyse iki katına çıkması, SMR’lerin geleneksel reaktörlere kıyasla daha ucuz ve daha hızlı inşa edilebileceği argümanını zayıflattı.
ABD, SMR’lerden elde edilen nükleer enerjiyi daha ekonomik hale getirmek istiyorsa, fosil yakıt üretimine bir göz atmak zorunda. MIT’den finans ekonomisti John Parsons, “Buradaki hedef, elektriği kömür ve gaz santrallerinden daha ucuz üretebilmek,” diyor. Bu fosil yakıt tesisleri “korkunç derecede basit ve ucuz işletilir – sadece kirli oldukları” için, nükleer enerjinin maliyet etkinliği önemli bir faktör haline geliyor.
Geleceğe bakış
ABD’nin SMR endüstrisinde dramatik bir başlangıç yapabilmesi için, fosil yakıt üretimine yeniden bakması gerekiyor. SMR endüstrisinin ölçeklenmesi yıllar alacak ve bu on yılın sonuna kadar bile, bu teknolojinin uygulanabilir olup olmadığını anlamak muhtemel değil. Ancak, bilimsel uzlaşı, gezegen için felaket sonuçları önlemek adına bu on yılda derin ve sürdürülebilir karbon kirliliği kesintilerine ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.
Bu makale, küresel enerji piyasasında liderlik için yarışan ülkeler arasındaki rekabeti ve SMR teknolojisine olan artan ilgiyi vurgulamaktadır. ABD’nin bu alandaki girişimleri, nükleer enerjinin gelecekteki rolü üzerine önemli etkiler yaratabilir.