Avrupa, iklim fonu yatırımlarında net bir şekilde lider konumda. ABD’nin iklimle ilgili yatırımlarda geri kaldığı görülüyor, ancak son dönemde bu durumun değişmeye başladığına dair işaretler var.
Bloomberg’in makalesine göre ABD’de çevre ile ilgili yatırım fonlarına olan ilgi, Avrupa ve Çin’e kıyasla oldukça düşük. Morningstar Inc. tarafından toplanan verilere göre, Haziran sonu itibariyle ABD’ye yaklaşık 32 milyar dolar, Avrupa’ya 447 milyar dolar ve Çin’e 44 milyar dolar ayrıldı. ABD’nin en büyük rakipleri karşısında açıkça geride olduğu görülüyor.
Avrupa’nın iklim odaklı fonlardaki üstünlüğü
ABD şu anda iklim fon varlıklarının sadece %6’sını temsil ediyor. Bu durumun büyük bir nedeni, yatırımların çoğunun son iki yıl içinde yükselen faiz oranları nedeniyle zarar gören güneş ve rüzgar sektörlerine yönlendirilmiş olması. Öte yandan, Avrupa fonları, iş stratejilerinde iklim krizini dikkate alan ve düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş için daha iyi hazırlıklı olan şirketlere hızla yatırımcı çekiyor.
Çin’in yatırım stratejisi
Çin’in 2030 yılına kadar karbon dioksit emisyonlarının zirveye ulaşma ve 2060 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdü, bu varlık sınıfına olan ilgiyi artırdı. Ülkenin yenilenebilir enerji altyapısı ve malzemelerindeki tedarik zinciri hakimiyeti de Çinli şirketlere fayda sağlıyor.
ABD’nin Yatırım Piyasasında Değişiklikler
Morningstar, 2018’den bu yana iklimle ilgili bir hükme sahip 1.200’den fazla fon sayıyor. Bu fonların 870’i Avrupa’da, 223’ü Çin’de ve 117’si ABD’de bulunmakta. Fonlar, beş ana kategoriye ayrılıyor: iklim geçiş fonları, düşük karbon, yeşil tahvil, iklim çözümleri ve temiz enerji veya temiz teknoloji fonları.
ABD merkezli yatırımcılar enerji geçişini tanımlamada Avrupalı meslektaşlarına göre geride kalmış olabilirler, ancak artık rekabeti yakalama çabasına giriyorlar. Avrupa’nın bu alanda liderliği sürdürmesine rağmen, ABD’nin yavaş yavaş bu trende ayak uydurduğunu görmek dünya çapında yeşil fonların geleceği için iyi bir gelişme.
Sonuç olarak, Avrupa iklim yatırımlarında belirgin bir şekilde öne çıksa da, ABD ve Çin’in de bu alanda ciddi adımlar attığını ve gelecekte daha etkin olabileceğini görüyoruz. Özellikle ABD’nin son dönemlerde bu alana olan ilgisinin artması, global ölçekte iklim değişikliğiyle mücadelede umut verici bir gelişme olarak değerlendirilebilir.