İklim krizinde zaman daralıyor. Dünya liderleri arasında kritik bir soru öne çıkıyor: Demokrasiler mi yoksa otokrasiler mi daha hızlı ve etkili adımlar atabilir? Türkiye için bu tartışma yalnızca akademik bir merak değil. CBAM, İklim Kanunu ve enerji yatırımları nedeniyle doğrudan geleceğimizi şekillendiren bir konu.
Dünya emisyonlarının büyük kısmı az sayıda ülkeden ve önemli bir bölümü de demokratik olmayan rejimlerden geliyor. Guardian’ın açtığı tartışmayı, Firecarrier yaklaşımıyla Türkiye’nin CBAM, iklim kanunu ve yatırım gündemi üzerinden yeniden okuyup hız–şeffaflık dengesine odaklanıyoruz.
İklim müzakerelerinde güç haritası: Az sayıda ülke, büyük etki
Küresel emisyonların kayda değer bölümü yalnızca birkaç büyük ekonomiden kaynaklanıyor. 2023 verileri, toplamın çoğunun on ülke etrafında yoğunlaştığını; Çin, ABD, Hindistan, Rusya gibi aktörlerin belirleyici olduğunu gösteriyor. Fosil yakıt tarafında da tablo benzer: en yüksek karbon çıktılı şirketlerin önemli kısmı devlet mülkiyetinde ya da devlet destekli. Bu yoğunlaşma, iklim diplomasisinin “az sayıda başkentte alınacak kararlar” etrafında şekillendiğini ortaya koyuyor.
Demokrasilerin baskısı ve otokrasilerin pragmatizmi: şeffaflık–hız ikilemi
Kalkınma ekonomisti Jayati Ghosh, demokrasilerin “sermaye baskısı” nedeniyle çoğu zaman yavaş ve tutarsız kaldığını vurguluyor. Eski Beyaz Saray iklim danışmanı Paul Bledsoe, hidrokarbon üretiminde metan sızıntılarının yüksek seyrettiği ülkelerde önleme teşviklerinin zayıf olduğuna dikkat çekiyor. Ngozi Okonjo-Iweala ise otoriter sistemlerin, varoluşsal gördükleri konularda hızlı karar alıp uygulayabildiğini; fakat bunun şeffaflık ve güven sorunlarını çözmediğini hatırlatıyor. Fiona Harvey’in işaret ettiği gibi, otokratik rejimler küresel iklim görüşmelerinde etkileri ölçüsüz şekilde büyük olabilir; ancak demokratik rejimlerde seçmen dinamikleri, otokrasilerde ise kapalı karar süreçleri öngörülebilirliği azaltıyor.
Küresel tablo: 10 ülke, %69 emisyon
Global Carbon Project verilerine göre 2023’te sera gazı emisyonlarının %69’u sadece 10 ülkeden geldi. Bu tablo, iklim krizinde küçük ülkelerin çabalarının neden sınırlı kaldığını ve dünya kaderinin birkaç büyük ekonominin kararlarına bağlı olduğunu gösteriyor.
Ülke | Küresel emisyon payı (%) |
---|---|
Çin | 31,8 |
ABD | 13,1 |
Hindistan | 8,1 |
Rusya | 4,8 |
Endonezya | 2,9 |
Japonya | 2,6 |
Diğer ülkeler | 30,7 |
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2024’te küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin %50 artışla rekor kırdığını duyurdu. Ancak aynı yıl kömür ve petrol tüketiminde kayda değer bir azalma yaşanmadı. Yani otokrasiler hızlı kararlar alabilir, demokrasiler daha şeffaf olabilir; fakat ortak sorun değişmiyor: fosil yakıt bağımlılığı sürüyor.
Veri ve denetim boşlukları: Metan sızıntıları ve raporlama güveni
İklim yönetişiminin kalbi ölçüm, raporlama ve doğrulama (MRV). İyi düzenlenmiş demokrasilerde, “kim, nerede, ne yapıyor?” sorularına dair veriye erişim görece daha mümkündür. Ancak lobiler ve kısa vadeli siyaset, iddialı politikaları yavaşlatıyor. Otoriter rejimlerde ise hızlı uygulama avantajı olsa da bağımsız veri ve hesap verebilirlik sınırlıdır. Sonuç olarak, metan sızıntıları gibi yüksek etkili alanlarda güvenilir veri açığı küresel azaltımın hızını düşürüyor. 2023’te ABD’de yapılan bir uydu gözlemi, tek bir petrol sahasındaki metan sızıntısının küçük bir şehrin yıllık emisyonuna eşdeğer olduğunu ortaya koydu.
Firecarrier yaklaşımı: Zaman baskısında uygulanabilir strateji
Bu tartışmayı “kim daha iyi yönetir?” ikiliğinden çıkarıp “zamanı kim daha iyi yönetir?” sorusuna çevirmek gerekiyor. Önümüzdeki on yıl belirleyici. Firecarrier merceğiyle, hız ile şeffaflığın birlikte tasarlanmasını öneriyoruz.
Elektrifikasyon ve kömürden çıkış
Elektrikte yenilenebilirlerin payını hızla artırırken kömürden takvimli ve geri döndürülemez çıkış planı oluşturmak kritik. Bununla eş zamanlı uygulanacak adil dönüşüm mekanizmaları, kömür bölgelerindeki istihdam ve yerel kalkınma sorunlarını çözerek geçişin toplumsal kabulünü hızlandırabilir.
Şebeke, depolama ve esneklik
Yenilenebilir enerji kurulumlarının hızlanması, aynı anda iletim ve dağıtım şebekesinin güçlendirilmesi ile desteklenmediğinde beklenen etkiyi veremiyor. Türkiye’de son dönemdeki büyük ölçekli şebeke ve ekipman yatırımları ile uluslararası finansman destekleri, bu alandaki ihtiyaçların büyüklüğünü ortaya koyuyor. Şebekede yalnızca kapasite artışı değil, aynı zamanda talep tarafı katılımı ve batarya enerji depolama sistemleri (BESS) gibi esneklik çözümlerinin devreye alınması gerekiyor.
Avrupa’daki tartışmalar ise bir adım öteye gidiyor: süper şebeke projeleri kıtalar arası enerji akışını gündeme taşıyor. Bu gelişmeler, Türkiye’nin hem Avrupa pazarına entegrasyonunda hem de kendi iç enerji güvenliğinde “şebeke-depolama-esneklik üçgeni”nin stratejik rolünü öne çıkarıyor.
Sanayi dönüşümü ve fiyat sinyali
İklim hedeflerinin başarısı için yalnızca elektrik üretimi değil, enerji yoğun sanayi sektörleri de köklü dönüşümden geçmek zorunda. Erdemir ve İsdemir’in 3,2 milyar dolarlık yeşil dönüşüm yatırımı ile Tosyalı Holding’in düşük karbon ayak izli yeşil çelik üretimi, Türkiye’de çelik sektörünün bu yönde attığı en somut adımları oluşturuyor. Bu çabalar, küresel ölçekte çelik üretiminin yaklaşık %7’sine karşılık gelen emisyon sorumluluğunu azaltmada kritik önemde.
Çimento sektöründe de yenilikçi teknolojiler gündemde. Düşük çimento kullanımlı ve karbon yakalama odaklı yeni beton karışımları, bu alanda daha az emisyonla üretim imkanı sunuyor. Benzer şekilde, çelik tesislerinde atık gazlardan hidrojen üretimi gibi uygulamalar, hem enerji verimliliği hem de düşük karbonlu girdi sağlama açısından yeni bir yol açıyor.
Küresel düzeyde ise AB’nin hidrojen projelerine yaptığı yatırımlar ve Çin’in üretim kapasitesi düzenleme fonları, karbon fiyatlaması ve piyasa sinyalleri aracılığıyla sanayi dönüşümünün hızlandığını gösteriyor.
Metan eylem planı
IEA’nın değerlendirmesine göre enerji sektöründe metan salımlarını azaltmanın önemli bir bölümü düşük maliyetli hatta net-maliyetsiz adımlarla mümkün. Kısa ömürlü ama yüksek ısınma etkili bu gazın hızlı azaltımı, 2030’a kadar iklim etkisini düşürmede en çabuk sonuç alınabilecek alanlardan biri.
Somut adımlar: petrol-gaz üretimi ve iletiminde düzenli LDAR (sızıntı tespit ve onarım) programları; kömür madenciliğinde metan yakalama/enerjiye çevirme; atık depolamada gaz toplama-faydalı kullanıma yönlendirme; tarımda gübre ve biyogaz yönetimi. Tümünde uydu + yer sensörü tabanlı MRV (ölçüm, raporlama, doğrulama), açık veri paylaşımı ve ruhsat-lisans süreçlerine metan performans eşiklerinin bağlanması.
Türkiye’nin gerçekliği: CBAM, iklim kanunu ve yatırım yönelimi
Türkiye’nin küresel emisyon payı yaklaşık %1 civarında; ancak AB Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBAM) nedeniyle ihracat yapısı itibarıyla risk büyük. CBAM’ın mali yükümlülükleri 2026 itibarıyla devreye giriyor. Raporlama dönemi halihazırda başladı. Bu, sanayide gerçek ve ölçülebilir azaltım ile izlenebilirlik ihtiyacını acil kılıyor.
Türkiye’de İklim Kanunu geçtiğimiz aylarda kamuoyuna açıklandı. Ancak kanunun kapsamı ve uygulama adımları hala tartışmalı. Kömürden çıkış için net bir takvim belirlenmedi ve doğalgaz yatırımları sürüyor. Buna karşın hızla artan yenilenebilir enerji kurulumları, gerekli şebeke esnekliği ve enerji depolama kapasitesi olmadan hedeflenen emisyon azaltımını tek başına sağlayamıyor. İklim Kanunu’nun başarısı, yalnızca yasal çerçeveyle değil, uygulamaya geçirilecek ikincil düzenlemeler ve yatırım öncelikleriyle belirlenecek.
Türkiye’de artan su stresi ve kuraklıkla birleşen vahşi sulama pratikleri, hem enerji tüketimini yükseltiyor hem de tarımsal üretimin iklim direncini zayıflatıyor.
Politika önerileri: şeffaflık ve hız aynı anda nasıl sağlanır?
Yasa ve takvim
İklim Kanununun ana unsurları (karbon fiyatlaması, sektöral hedefler, MRV) için takvime bağlanmış ve geri dönüşsüz maddeler.
Piyasa sinyalleri ve finansman
CBAM uyumlu karbon fiyatı, yeşil sanayi fonları, yeşil tahvil ve geçiş finansmanı araçları; yatırımcıya net yol haritası.
Şebeke ve depolama reformu
Bağımsız sistem işletimi, kapasite tahsisi ve ihale tasarımında şeffaflık; depolama ve esneklik için teknoloji-tarafsız düzenlemeler.
Metan eylem planı
Petrol-gaz, kömür, atık ve tarımda uydu-yer sensörleriyle gerçek zamanlı izleme; hedef odaklı azaltım ve yaptırım.
Dış politika ve tedarik zinciri
AB Yeşil Mutabakatı ile uyum, bölgesel enerji entegrasyonu ve yeşil tedarik zinciri sertifikasyonu; ihracatçı için rekabet avantajı.
Önümüzdeki on yılda Türkiye’nin seçimi: Hız ile şeffaflığı birlikte tasarlamak
Demokrasiler, hesap verebilirlik ve meşruiyet üretir; otokrasiler hızlı uygulama avantajı sağlar. İklim krizinde başarı, bu ikiliğin ötesinde, zamana karşı yarışı kazanacak kurumsal tasarıma bağlı. Türkiye için yol net. Veri-temelli şeffaflık, takvimli hedefler ve yeşil finansman araçlarıyla hız. Bu denge kurulduğunda; CBAM riskleri yönetilebilir, sanayi rekabetçiliği korunur ve 2030’lara güvenli geçiş mümkün olur.
Sizce iklim krizinde daha etkili adımları kim atabilir, demokrasiler mi otokrasiler mi? Yorumlarda fikrinizi paylaşın.
İlgili Haberler
- Türkiye’nin ilk İklim Kanunu Teklifi: Detaylı analiz ve uluslararası kıyaslama
- Karbondioksit mi metan mı: Asıl hangi gaz hedeflenmeli?
- SHURA Raporu: Türkiye’nin iklim tahvilleri ve yeşil finansman potansiyeli
- Yeşil hidrojen: Türkiye ve dünyada enerjinin geleceği mi?
- Türkiye’nin 2025 iklim politikaları ve yeşil dönüşüm hedefleri