Rusya_AB enerji krizi

Rusya’nın doğal gaz akışında kesintiye gitmesine bile hazırlıksız yakalanması AB’nin eylemlerinin rasyonellikten uzak olduğunu göstergeleri arasında yer alıyor. Yaşanan gelişmelerin ışığında AB’yi zor günlerin beklendiğini söyleyebiliriz.

Rusya’nın Avrupa’ya giden doğal gaz akışını kimi zaman kademeli azaltması kimi zamanda tamamen kesmesi AB’yi ciddi ölçüde olumsuz etkiledi. Öyle ki, söz konusu süreçte yaşananlar dünya kamuoyunda “Avrupa’da enerji krizi” olarak ifade ediliyor. Şüphesiz yaşananlar Avrupa’nın enerji kriziyle karşı karşıya olduğunu doğrular nitelikte. Bununla birlikte başta AB olmak üzere kıta ülkeleri yaşanan krizin neden olduğu olumsuzlukların giderilmesi yönünde girişimleri devreye sokmaya başladılar. Bu doğrultudaki girişimleri enerji geçiş süreci ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar kapsamındaki uygulamalar şeklinde iki başlık altında ele almak mümkün.

Rus doğalgazı Avrupa’ya karşı silah olarak kullanılabilecek

 Avrupa’da patlak veren enerji krizi sonrasındaki girişimler kapsamında belki de en radikal nitelikteki uygulamalardan birisi zaten Paris Anlaşması’yla başlatılan dönüşüm hareketinin hızlandırılmasıdır. Bu bağlamda AB üyesi ülkelerin tam anlamıyla ortak hareket etmekte zorlanmış olsa da bir takım girişimlerine tanıklık ediliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları temelli enerji düzenindeki radikal dönüşümü amaçlayan bu girişimleri son derece önemli bir adım olarak nitelendirmek mümkün.

AB’nin 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin kaynak bağımlılığının sona ermesi gibi temel hedefleri içeren yeni büyüme stratejisi olarak deklare edilen ve AB Komisyonu tarafından 2019 yılında duyurulan Avrupa Yeşil Mutabakatı bunun örneklerinden sadece bir tanesidir.

Bu çerçevede AB söz konusu plan çerçevesinde birçok politikasını “modernize” etmekte ve yeni programları uygulamaya koyuyor. Buna karşın yaşanan enerji kriziyle birlikte ele alındığında AB’nin atmış olduğu adımları hızlandırdığı görülüyor. Öyle ki, mevcut enerji denklemindeki bu denli radikal bir dönüşüm sürecinin hızlandırılması bir takım sorunların yaşanması ve sürecin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek. AB içindeki muhalifler de dahil olmak üzere birçok kesimin Birliğin bu bağlamda “çok hızlı gittiğini” dile getirmesi söz konusu düşünceyi destekliyor.

Enerji krizinin ateşine benzin dökmek olarak nitelendirebileceğimiz bir diğer başlık Rusya’ya yönelik ülkenin enerji kaynaklarının uluslararası yaptırımlar kapsamına dahil edilmesidir. Bu bağlamda Ukrayna Krizi’yle birlikte başta AB olmak üzere birçok ülke Rus enerji kaynakları ve sektörünü hedef alan yaptırımları aşamalı bir şekilde uygulama yoluna gitti. Rusya’ya yönelik enerjiyle ilişkilendirebileceğimiz yaptırımların son aşaması ülkeden ithal edilen enerji fiyatlarına tavan fiyat uygulanmasıdır.

Dolayısıyla yaşananlara kayıtsız kalması imkânsız hale gelen Putin Rusya’sının karşı reaksiyonu son derece sert nitelikte olmuştur. Rusya’nın Kuzey Akım 1 üzerinden doğal gaz akışını süresiz şekilde durdurduğunu açıklamasını bu kapsamda ele almak mümkün. Bununla birlikte “Winter Will be Big (Kış Büyük Olacak)” başlıklı film müziği eşliğinde yayımlamış olduğu reklam videosuyla da Rus doğal gazının Avrupa’ya karşı silah olarak kullanılabileceği mesajını da tüm dünyaya verdi. 

Sanayide çarklar duruyor

Enerji kriziyle birlikte yaşananlar endüstrinin birçok koluna zarar verdi. Alüminyum sektörü bunlardan sadece bir tanesidir. Alüminyum sektörünün zarar görmesini önemli hale getiren şüphesiz yeşil dönüşüm sürecinin en önemli hammaddelerinden biri. Sektörün içinde bulunduğu durum ise hiç de iç açıcı değil. Halihazırda sektörün birçok öncü firması operasyonlarını durdurma noktasına geldi. Bu ise doğrudan üretimin azalması, iş kayıpları gibi ciddi ölçüde zarar verici sonuçları da beraberinde getirecek bir başka kriz demek.

Olası bir resesyon senaryosunun gerçekleşeceği beklentisinin her geçen gün daha yüksek sesle duyulmaya başladığı AB’de sektör temsilcilerinin cesaretlerinin kırılmış durumda özgüven sorunu yaşadıkları ifade ediliyor. Bu doğrultuda gelecekleri noktasındaki endişeler sektör temsilcilerini rasyonel olmayan bir takım uygulamalara yönelimini tetikliyor. Örneğin bazı üreticilerin önlem olarak doğal gazdan kirletici olarak nitelendirilen yakıtlara dönüşüm sürecine girmesini bu kapsamda ele almak mümkün.

Kirletici kaynakların ucuzluğundan kaynaklanan bu dönüşüm süreci ise başka bir sorun anlamına geliyor. Bu kapsamdaki başlıca sorun şüphesiz AB’nin fosil enerji kaynaklarının terk edilmesi girişimlerini hızlandırdığı bir dönemde sürecin baltalanması. Sadece AB’deki Z kuşağıyla birlikte artan çevreci nüfus bile göz önüne alındığında sürecin olası bir şekilde sekteye uğramasının vereceği zararların boyutlarına yönelik ipuçları veriyor. Dolayısıyla olası toplumsal hareketlerin AB’nin üzerinde durması gereken ihtimaller arasında olduğunu söyleyebiliriz.

Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.