Puerto Rico örneği, iklim riskleri ve kurumsal verimsizliklerin enerji planlamasında teknoloji kadar belirleyici olduğunu gösteriyor. Bu yaklaşım, enerji geçişinin yalnızca yeni sistemler kurmak değil, belirsizlikleri doğru yönetmekle mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Dünyanın birçok bölgesinde fosil yakıt bağımlılığı sona erdirilmeye çalışılırken, enerji geçişi çoğu zaman teknik bir mesele gibi algılanıyor. Oysa University of Virginia’nın (Charlottesville, Virginia, ABD) yürüttüğü yeni bir araştırma, bu sürecin yalnızca kaynak dönüşümü değil, enerji planlaması açısından da çok katmanlı bir dönüşüm olduğunu ortaya koyuyor. Puerto Rico üzerine yapılan kapsamlı inceleme, iklim kaynaklı riskler nedeniyle sistem maliyetlerinin ve yatırım kararlarının beklenenden daha kırılgan hale geldiğini gösteriyor. Bu durum, yalnızca Karayipler için değil, bölgesel afet baskısı altındaki tüm enerji sistemleri için uyarıcı nitelikte. Bu nedenle enerji geçişi, yalnızca kaynak değişimi değil, karar alma süreçlerinin yeniden tasarlanmasını gerektiren çok katmanlı bir dönüşüme işaret ediyor.

Belirsizlik yönetimi neden bu kadar kritik?
Nature Communications’ta yayımlanan çalışma, mevcut enerji planlaması yaklaşımlarında önemli bir eksikliğe işaret ediyor: modeller çoğu zaman geleceğin tek bir senaryoya göre şekilleneceğini varsayıyor. Planlamayı tek bir gelecek kurgusuna sabitlemek, iklim kaynaklı riskler arttıkça enerji sistemlerini kırılgan hale getiriyor; çünkü gerçek dünya, tahmin edilenden çok daha değişken. Yakıt fiyatları, teknoloji maliyetleri veya iklim eğilimleri için yapılan bu “en iyi tahmin”, enerji geçişi politikalarının temelindeki belirsizliği maskeleyerek karar süreçlerini yanıltabiliyor.
Enerji geçişi hedefi, enerji planlaması süreçlerinin yönünü belirler; ancak risklerin yönetimi planlamada, dönüşümün başarısı ise uygulamada ortaya çıkar. Araştırma ekibi, onlarca parametre içinden sistem maliyetini etkileyen kritik belirsizlikleri belirleyerek, enerji dönüşümü planlarının daha sağlam temellere oturtulabileceğini savunuyor. Çalışma, soyut belirsizliklerin gerçek dünyada nasıl maliyetlere dönüştüğünü göstermek için Puerto Rico’yu mercek altına alıyor.
Neden Puerto Rico?
Kasırgaların sık sık elektrik altyapısını felce uğrattığı Puerto Rico, enerji geçişi süreçlerinde karşılaşılan iklim kaynaklı riskler açısından eşsiz bir laboratuvar niteliğinde. Üç farklı senaryonun incelendiği çalışmada — mevcut durumun korunması, tamamen yenilenebilir bir yapı ve karbonsuz bir gelecek — en belirleyici unsurun, bu risklerin enerji sisteminin toplam maliyetlerini değiştirmesi olduğu ortaya çıktı. İkinci büyük unsur ise, genellikle göz ardı edilen kurumsal gecikmeler ve koordinasyon eksikliğiydi; yani enerji planlaması yalnızca teknoloji seçimi değil, kurum reflekslerinin tasarımıyla da şekilleniyor.

Enerji sistemleri sadece teknolojiyle ayakta durmuyor
Çalışma, enerji geçişi süreçlerinin tek başına yeni teknolojileri kurmakla başarıya ulaşamayacağını gösteriyor. Enerji geçişini teknik bir yatırım süreci gibi görmek bu nedenle eksik bir bakış açısıdır. En gelişmiş altyapılar dahi, iklim kaynaklı riskler karşısında doğru yönetilemezse ekonomik bir yük haline geliyor. Yani teknoloji yatırımları kadar, bu teknolojilerin kriz anlarında nasıl işletileceği ve enerji planlaması içinde nasıl konumlandığı da sistemin gerçek dayanıklılığını belirliyor.
Türkiye’de enerji planlaması için çıkarımlar
Bu sonuçlar, yalnızca ada ülkeleri için değil, aşırı iklim olaylarının giderek sıklaştığı tüm enerji sistemleri için benzer bir gerçeklik yaratıyor.
Türkiye, coğrafi yapısı nedeniyle artan iklim kaynaklı riskler ile karşı karşıya. Sel baskınları, sıcak hava dalgaları, deprem sonrası değişen talep yapısı ve şebeke hasarları, gelecekteki enerji planlaması süreçlerinin yalnızca üretim kapasitesi veya yeni teknolojiler üzerinden değil, afet koşullarında sistemin nasıl davranacağı üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu tür olaylar, arz-talep dengesinden altyapı bakım maliyetlerine kadar birçok kalemi etkileyerek enerji geçişi stratejilerinin finansal, teknik ve bölgesel esneklik gerekliliklerini görünür hale getiriyor.
Bu nedenle enerji planlaması, yer seçimi optimizasyonundan afet sonrası müdahale hızına, dağıtım ağlarının kırılgan bölgelerinden kurumlar arası koordinasyona kadar çok daha geniş bir çerçevede ele alınmak zorunda. Enerji geçişinin başarısı, yalnızca yeni sistemlerin kurulmasıyla değil; bu sistemlerin iklim kaynaklı riskler altında nasıl korunacağı, şebekenin ne kadar hızlı toparlanabileceği ve kurumların bu süreci yönetme kapasitesiyle belirlenecek. Bu unsurlar planlamanın gerçek bir maliyet girdisi haline getirilmediği sürece, Türkiye’nin enerji geçişi stratejileri hedeflenen etkiyi yaratmakta zorlanacaktır.

Karmaşık görüneni sadeleştiren yaklaşım
Araştırma, yüzlerce belirsizlik içinden yalnızca birkaçının enerji geçişi maliyetlerini gerçekten belirlediğini ortaya koyuyor. Böylece enerji planlaması süreçleri, soyut tahminlerden ziyade doğrudan etkiye sahip risk parametrelerine odaklanabiliyor.
Enerji geçişinin yeni adı: Dayanıklılık
Puerto Rico çalışması, enerji geçişi başarısının teknolojiden çok iklim kaynaklı riskler ve kurum reflekslerine bağlı olduğunu gösteriyor. Yani geleceğin enerji sistemlerinde kırılma noktası teknolojide değil; bu risklere karşı geliştirilen stratejik enerji planlaması yaklaşımlarında yatıyor.
Bu bakış açısı, enerji geçişi politikalarının gelecekte yalnızca teknolojik yeniliklerle değil, risk zekâsı, yani riskleri öngörme, sınıflandırma ve planlamaya entegre etme kapasitesi, ve kurumsal çeviklikle ölçüleceğini gösteriyor.
İlgili Makaleler
- Enerji geçişi için 78 trilyon ABD doları yatırım gerekiyor
- Almanya, Çin ve ABD: Enerji geçişi, gerçek kapasite ve sistem
- Türkiye’nin denizüstü rüzgar enerjisi yol haritası: Yeşil enerji geleceğine yön vermek
- ABD’den orman yangınlarına dikkat çeken dava: Türkiye de uyarı almalı
- IEA WEO 2025 elektrik çağı ve enerji güvenliği analizi
- Güneş enerjisinde Aborjin takvimi ve yapay zekanın işbirliği

















