Şurası bir gerçek ki yükselmekte olan ekonomiler arasında en fazla dolar bağımlısı olanların başında geliyoruz. Aynı zamanda petrol ve doğal gazda en fazla (yüzde 93 ve 98) dolarla ithalata bağımlı ülkelerden birisiyiz. Bu durum enerjinin de kriz kurbanı olma riskini yaratıyor.
Benzeri bir durum kömürde, rüzgar ve güneş enerjisinde de söz konusu. Nükleer santral projeleri hayata geçtiğinde benzeri bir bağımlılık o alanda da yaşanacak. 36 milyon ton kömür, 50 milyon ton petrol ve 46 milyar metreküp doğalgaz ithal ediyoruz. Çimento pazarı yıllık 83 milyon ton üretime ulaştı. Yollarımızda petrol yakan 22 milyon araç var artık.
Enerji yatırımları için çoğu dışarıdan gelecek yıllık 10-12 milyar dolara ihtiyacımız var. Türkiye 2002-2017 arası enerji ithalatı için 563 milyar doları dışarı verdi.
‘BEYAZ FİL’ PROJELERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ
Mevcut krizin derinleşmesi cari işlemler açığımızın en başta gelen sorumlusu olan enerji ithalatını da kuşkusuz olumsuz yönde etkileyecektir. Önce doğal gaza, sonrası petrole gelen zamlar bu etkiyi azaltmaya yöneliktir ama sorunu çözemez.
Bu nedenle, enerji stratejimiz hiç vakit kaybetmeksizin, ithalatı ve vergileri azaltmaya, verimliliği arttırmaya, yerel para ile ticaret alışverişini ve mümkün olan ülkelerle ürün-hizmet karşılığı takası kolaylaştırmaya, yenilenebilirin enerjı ekonomimizdeki payını daha da ve süratle yükseltmeye, “beyaz fil” diye de adlandırılan büyük çap ve değerde projeleri yeniden gözden geçirmeye odaklanmak zorunda.