Bugün gezegenimizde 7,3 milyar insan yaşıyor. Bunların neredeyse üçte biri şanslı sayılıyor; enerji, gıda ve su yoksulları ise çoğunlukta. Birleşmiş Milletler’e göre bu kısıtlı kaynakları paylaşmak zorunda kalacak dünya nüfusu 2030’da 8,5 milyar, 2100’de ise 11,2 milyar insana ulaşacak.
AVRUPA’DA YENİLENEBİLİR ENERJİ DEVRİMİ
Dünya enerji tüketiminin yüzde 19’u, elektrik üretiminin ise yüzde 22’si yenilenebilirden geliyor. Rüzgar, güneş, jeotermal ve biyokütle bu yüzde içinde hala küçük oyuncu. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 2020’de dünya elektriğinin yüzde 26’sı yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek. Avrupa’da ise son 10 yılda izlenen politikalar neticesinde, fosil yakıtlar ve nükleer aleyhine gelişen, tam bir devrim yaşanıyor yenilenebilir enerjide. Almanya, İngiltere ve İspanya bu alanda liderliği elinde tutuyor. Daha şimdiden eski kıtada üretilen elektriğin üçte biri yenilenebilir enerjiden geliyor. Sadece dört yıl önce bu rakam yüzde 24 idi. AB, 2030’a kadar yüzde 27 yenilenebilir enerji hedefi koydu ki bu da yüzde 46 yenilenebilir elektrik anlamına geliyor. Bu devrim nereye kadar gidebilir, sürdürülebilir mi? Belki bazı projeksiyonlarda hedef konulan yüzde 80’e kadar çıkabilir ama bunun gerçekleşmesi için tüm elektrik sistemi ve değerler zinciri değişmek zorunda. Tabii ki AB enerji dünyası homojen değil. Her ülkenin enerji karışımı çok ciddi farklılık gösteriyor. Toplam yenilenebilir enerji üretiminde hidro dahil yüzde 60 üzerinde olanlar var: İzlanda, Norveç, İsveç, İsviçre, Portekiz ve Avusturya. En düşük yenilenebilir enerji yüzdesi olan ülke yüzde 6,6 ile Macaristan. Fosil yakıt üretimine dayanan ülkelerin başında ise kömürün kral olduğu Polonya (88,3) geliyor. Almanya hala enerjisinin yüzde 55,8’ini fosil yakıtlardan çıkarıyor. Norveç, Fransa, İsveç ve İsviçre ise neredeyse fosil yakıtsız bir dünyada yaşıyor. Fransa’da nükleer elektriğin ezici hükümranlığı var.
BİZDE DURUM NASIL?
Kişi başına enerji tüketiminde OECD ortalamasının (182 milyon BTU) üçte biri düzeyindeyiz. Yani tüketim artırma potansiyelimiz yüksek. Nitekim, elektrikte talep 2000’den bu yana yüzde 90 arttı ve 2030’a kadar yüzde 160 civarında ilave artış bekleniyor. Halihazırda 60 GW civarındaki elektrik tüketimimizde hidronun payı 25 GW, rüzgarın 5,6 GW, jeotermalın 360 MW, güneşin 300 MW ve biyokütlenin 380 MW. Doğal gaz kaynaklı elektrik enerjisi üretiminin toplam üretim içindeki payı ise yüzde 45; 2019’a kadar bunun yüzde 38’e indirilmesi öngörülüyor. Ülkenin toplam ithalatının neredeyse dörtte birini (54 milyar dolar) enerji ithalatına harcayan Türkiye’nin yenilenebilir enerji yoluyla, artan ölçüde dışarıdan teknoloji ve ekipman getirme gereksinimini de azaltarak, hem temiz enerjiye yönelmesi hem de daha ekonomik ve rekabet edebilir bir enerji düzeni kurmaya yönelmesi önem taşıyor.
ENERJİ DEPOLAMA İHTİYACI
Alternatif enerji kaynaklarının birçoğu doğa koşullarına son derece bağımlı. Bu kaynaklarla üretilen enerji sezonluk, günlük ve hatta anlık olarak bile büyük değişimler gösterebiliyor. Enerji ihtiyacının her durumda karşılanabilmesi için enerji depolanması ve ana kaynaklar yetersiz kaldığında kullanılabilmesi gerekiyor. Farklı enerji türleri için farklı depolama yöntemleri var. Özellikle elektrikli araçlardaki büyüme, güneş paneli devrimi ve Tesla’nın pil giga-fabrikası sayesinde pil teknolojisinin ana hammaddesi olan lityum giderek önem kazanan stratejik bir metaya dönüşme yolunda. Yüksek depolama kapasitesi olan lityumun arz güvenliği de yeni bir uluslararası rekabet konusu haline geldi. Akıllı telefonlar, tabletler, laptoplar ve diğer tüketici elektronik cihazlar daha fazla lityum gerektiriyor. Anlaşılan o ki pek çok farklı alanda kullanılan lityumun tüketimini gelecekte sürükleyecek olan ise elektrikli araçlar ve güneş panelleri için ev pilleri olacak. Peki süratli artacak talebi karşılayacak ölçüde yeterince lityum arzı var mı gezegenimizde? Şimdilik var görünüyor, özellikle de Bolivya, Arjantin ve Şili arasındaki “Lityum Üçgeni” olarak bilinen Atacama Çölü’nde bulunuyor en fazla. Bir miktar Çin’de, Nevada’da da varmış. Ülkemizde işletilebilecek kalitede lityum olmadığı belirtiliyor. Yatırımcılar ilk hedefiniz nerede olursa olsun lityum rezervlerini bulmaktır!