İklim Ağı, yerli kömür santrallerine 7,5 dolar-cent/kWh alım garantisi ve 2045’e uzanan yeni tesis teşviklerinin kamu kaynaklarını verimsiz kullandığını, temiz enerjiyi geciktirdiğini savunuyor.
Firecarrier bakışıyla, iddiaları veriye bağlayıp teşvik mimarisinin nasıl olması gerektiğini, baz yük tartışmasının gerçekte ne anlama geldiğini ve devletin atması gereken adımları somutlaştırıyoruz.
Hızlı Bakış
- İklim Ağı, kömür teşviklerinin kamu kaynaklarını verimsiz kullandığını ve temiz enerji geçişini geciktirdiğini savunuyor.
- 2024 verilerine göre Türkiye’de kömürlü elektrik üretiminin %61’i ithal kömür kaynaklı ve toplam elektrik üretimindeki payı %35,6.
- Baz yük kavramı, geçiş sürecinde kritik; şebekenin sürekli çalışır durumda olmasını sağlayacak kapasiteyi temsil ediyor.
- Firecarrier bakışıyla teşvikler süreli, performansa bağlı ve adil geçiş fonuyla desteklenmeli.
İklim Ağı’nın çerçevesi: 7,5 dolar-cent garantisi, 2045 vadesi ve adil geçiş vurgusu
İklim Ağı, yerli kömür santrallerine 2030’a kadar 7,5 dolar-cent/kWh alım garantisi ve yeni kurulacak kömür santrallerine 2045’e kadar alım garantisi verilmesini, temiz enerjinin yaygınlaşmasını engelleyerek halkın sağlığını ve parasını riske atan bir tercih olarak niteliyor. Açıklamada kamu kaynaklarının “kirletici şirketlere” aktarılmasına itiraz edilirken, kömür bölgelerinde çalışanların geleceğini güvence altına alacak adil geçiş planlarının geciktiği vurgulanıyor.
Basın bülteninde, son on yılda rüzgar ve güneş kurulum maliyetlerindeki düşüşe rağmen kömüre uzun vadeli alım garantisi verilmesinin kamu kaynaklarını israf edeceği; hava kirliliği, solunum yolu hastalıkları ve erken ölümler gibi sağlık etkilerinin kalıcı hale geldiği; kömür maden atıkları ve kül depolamanın toprak ve su kaynaklarını kirlettiği belirtiliyor. Ayrıca 2053 net sıfır hedefiyle söz konusu teşviklerin çeliştiği ifade ediliyor.
İklim Ağı, “kamu kaynakları şirketleri değil, işçileri korumalı” diyerek sosyal destek programlarının önceliklendirilmesini; kömür bölgelerinde yeniden eğitim, yeniden istihdam ve yerel kalkınma odaklı adil geçiş mekanizmalarının hayata geçirilmesini; Türkiye’nin kömürden çıkış planını açıklamasını ve kömüre teşvik yerine faturaları düşürecek temiz enerji politikalarının uygulanmasını talep ediyor.
Rakam tartışması: Piyasa fiyatı, garanti fiyat ve bütçe etkisi iddiası
Bültene göre elektrik piyasasında ortalama satış fiyatı yaklaşık 6 dolar-cent/kWh iken, yerli kömürlü santraller için 7,5 dolar-cent/kWh alım garantisi verilecek. Bu nedenle piyasa fiyatı düşse dahi kamu, aradaki farkı üstlenmiş olacak. İklim Ağı’nın hesaplamasında 2024 yılında özel sektöre ait yerli kömür santrallerinin aylık üretimleri üzerinden yapılan çarpanlarla yıllık yaklaşık 133 milyon dolar tutarında bir teşvik farkı oluştuğu, bunun da yaklaşık 7 bin kömür madeni işçisinin bir yıllık ortalama gelirine denk geldiği savunuluyor.
Teşvikle ne kastediliyor?
Basın bülteninde “teşvik” ifadesiyle kastedilenin alım garantisi olduğu; yani fiyat ne kadar düşerse düşsün yerli kömürlü santrallerin ürettiği elektriğin 7,5 dolar-cent/kWh seviyesinden satın alınmasının garanti edilmesi olduğu belirtiliyor.
Teşvik miktarı nasıl hesaplandı?
İklim Ağı, 2024’te özel sektöre ait yerli kömür santrallerinin aylık üretim miktarlarını (MWh) ilgili ayların piyasa takas fiyatlarıyla (dolar/MWh) çarparak “teşviksiz gelir”i, aynı üretimi 75 dolar/MWh varsayımıyla çarparak “teşvikli gelir”i hesaplıyor; iki değer arasındaki farkı yıllıklandırarak yaklaşık 133 milyon dolar buluyor. Bu tutar, kabul edilen aylık ortalama işçi gelirine göre kabaca 7.600 işçinin yıllık gelirine eşitleniyor.
Adil geçiş çağrısının kapsamı
İklim Ağı, adil geçişin büyük yakma tesislerinin bulunduğu bölgeler öncelikli olmak üzere ulusal ve bölgesel planlarla; yeni istihdam alanları, yeniden eğitim, meslek değişikliği destekleri, bölgesel teşvikler ve bağımsız denetimle yürütülmesini; planların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinasyonunda sivil toplum, sendikalar, üniversiteler, yerel yönetimler ve ilgili kurumların katılımıyla hazırlanmasını öneriyor.
İklim Ağı’nın bazı vurguları, doğrudan ifadeyle
“Kamu kaynakları, termik santral işletmecisi şirketler yerine işçileri ve ailelerini sosyal destek programlarıyla korumaya ayrılmalı.”
“Güneş ve rüzgar maliyetleri hızla düşerken, kömüre uzun vadeli alım garantisi halkın cebine ek yük bindiriyor.”
“Türkiye, kömürden çıkış planını açıklamalı; adil geçiş mekanizmalarıyla yerel istihdamı güvenceye almalı.”
Yeşil Haber’in Firecarrier bakışı
Türkiye özelinde kömür üretimi, ithalat oranları ve kurulu güç verileri (2024)
Kurulu kapasite: 2022’ye göre kömürlü termik santrallerin kurulu gücü yaklaşık 21,8 GW’tır. Bu santrallerin bir kısmı yerli linyit, bir kısmı ise tamamen ithal kömürle çalışmaktadır.
Kömürden elektrik üretimi: 2024’te kömürden üretilen elektrik yaklaşık 121 TWh’tir. Bu üretim, toplam elektrik üretiminin üçte birinden fazlasını oluşturmuştur.
Kömürlü üretimde ithal kömür oranı: 2024’te kömürlü elektrik üretiminin yaklaşık %61’i ithal kömür kaynaklıdır. Bu oran, kömürden elektrik üretiminde dışa bağımlılığın sürdüğünü göstermektedir.
Elektrik üretimindeki kömür payı: 2024’te kömürün toplam üretimdeki payı %35,6’dır.
Bu veriler birlikte değerlendirildiğinde, kurulu kapasite (~21,8 GW) ile fiili üretim (~121 TWh) arasındaki farkın; kapasite faktörü, yakıt maliyetleri ve santral verimliliği gibi unsurlardan kaynaklandığı görülür. Kurulu güç potansiyeli ifade ederken, fiili üretim bu potansiyelin ortalama %55–60’ı civarında kalabilmektedir. Ayrıca “ithal kömür payı %61” bilgisi, sabit fiyat garantileri olmaksızın bu tür tesislerin finansal sürdürülebilirliği açısından riskleri artıran bir bağımlılık göstergesi.
Başlıca kömür santrallerine ilişkin not
Santral bazında kapasite faktörü ve yakıt tipine dair yüzdelik değerler yıl ve kaynağa göre değişebildiği için, idari ve teknik raporlara dayalı güncel tablolar yayımlandığında bu bölüm güncellenecektir. Genel eğilim, ithal kömürle çalışan santrallerin daha yüksek ortalama kapasite faktörüyle üretim yaptığı, yerli linyitte ise yakıt kalitesi ve teknoloji farkları nedeniyle bu oranın daha düşük seyrettiğidir.
Enerji güvenliği perspektifi: Baz yükün anlamı, ithalat bağımlılığı ve sistem esnekliği
Enerji sisteminin her an, her koşulda talebi karşılayabilmesi için belli bir üretim kapasitesinin sürekli devrede olması gerekir. Buna baz yük denir. Güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklar düzensiz üretim yaptığı için, şebekeyi kararlı tutan kömür, doğalgaz ve nükleer santraller bu baz yükün omurgasını oluşturur. Bugün Türkiye’de hidroelektrik santraller kuraklık riski altındayken, doğalgaz fiyatları oynakken ve depolama kapasitesi yetersizken kömürden bir anda çıkmak teknik olarak mümkün değildir. Sorun, kömürden çıkmamak değil, çıkışı planlamaktır.
Almanya örneği, kömürden çıkışın bile on yıllık planlarla, bölgesel istihdam politikalarıyla ve enerji güvenliği önlemleriyle yürütülmesi gerektiğini gösterir. Türkiye’de ithal kömür bağımlılığı yüksek seyretse de bu, planlama yapılmadan teşvikleri sınırsız uzatmak anlamına gelmemelidir. Baz yükün korunması gerekir ama aynı anda depolama, akıllı şebeke, talep tarafı yönetimi ve yerli yenilenebilir entegrasyonu hızla devreye alınmalıdır.
Teşvik mimarisi nasıl olmalı?
Zaman sınırlı ve aşamalı azalan destek: Garanti fiyat kademeli olarak düşmeli ve yıllık performans gözden geçirmesi yapılmalı.
Performans ve çevresel şartlar: Emisyon yoğunluğu, verimlilik, atık ve kül yönetimi, SO₂/NOₓ/PM sınırları gibi ölçütler karşılanmadıkça ödeme yapılmamalı; gerçek zamanlı izleme verisi kamuya açık olmalı.
Adil geçiş fonu paylaştırması: Sağlanan her 1 TL destekten zorunlu bir pay, yeniden istihdam, yeniden eğitim ve bölgesel kalkınma programlarına aktarılmalı; fonlar bağımsız denetime tabi olmalı.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik: Alıcılar, tutarlar, koşullar ve birim emisyon-maliyet etkileri aylık veri setiyle yayımlanmalı.
Piyasa uyumu ve rekabet: Garanti mekanizması açık ihaleyle ve rekabetçi tavan-taban bantlarıyla tasarlanmalı; kapasite piyasası/yedek hizmetlerle karıştırılmamalı.
Net sıfırla uyumlu kapanış takvimi: Havza bazlı kapanış planları ETS/CBAM uyumu, hava kalitesi ve sağlık faydalarıyla birlikte açıklanmalı; destek, erken emeklilik ve dönüşüm şartlarına bağlanmalı.
Şeffaf veri ve etki analizi çağrısı: Kamu güveni için zorunlu
Teşvikin maliyet-fayda, emisyon, sağlık, ithalat, fiyat ve istihdam etkileri metodolojisiyle birlikte yayımlanmalı. Piyasa fiyatı ile garanti fiyat arasındaki farkın hangi koşullarda oluştuğu ve sistem esnekliği yatırımlarıyla toplam maliyetin nasıl değiştiği kamuya açık olmalıdır.
Yol haritası önerisi: 2026–2030 geçiş dönemi için somut adımlar
2026: Resmî etki analizi ve havza bazlı adil geçiş planlarının yayımlanması; sözleşmelerde emisyon ve verim şartlarının devreye alınması.
2027–2028: Garanti fiyatın kademeli azaltımı; depolama ve talep tarafı projelerine eşleşen destek; kömür bölgelerinde yeniden eğitim + yerel yatırım paketleri.
2029–2030: En kirli birimlerin erken emekliliği karşılığında dönüşüm fonundan koşullu ödeme; sağlık ve hava kalitesi faydalarının yıllık raporlanması.
Tartışmanın merkezine “geçiş yönetimi”ni koymak
Bu dosya kömür yanlısı-karşıtı eksene sıkıştırılamayacak kadar karmaşık. Esas mesele, geçişi akıllıca yönetmek. Teşvik gerekiyorsa, süreli, performans şartlı ve adil geçiş fonuna bağlı olmalı; kamu yararı somut metriklerle izlenmeli. Enerji güvenliği söylemi, şebeke esnekliği ve veri şeffaflığıyla güçlendirilmedikçe ikna edici olmaz. Yeşil Haber’in çizgisi nettir: alarmı veriyle, itirazı çözümle, teşviki şartla desteklemek.
Makale hakkındaki görüşlerinizi yorumlarda paylaşarak tartışmaya katkı sağlayabilirsiniz.
İlgili haberler
- İklim Ağı’nın 2035 NDC öncesi gerçek azaltım çağrısı
- Kömür bölgelerinde adil dönüşüm ve enerji dönüşümü – SHURA analizi
- Türkiye 2024’te elektriğin yüzde 46’sını yenilenebilirden karşıladı
- Almanya, Çin ve ABD enerji geçişi analizi
- Yapay zekâ ve veri merkezlerinin 2030 enerji talebi
- Fas’ın 2040 kömür çıkışı ve Türkiye’nin enerji hedefi
- IEA: 2025’te 100 ülke fosil ithalatını azaltacak
- Türkiye’nin 2035 iklim hedefi ve emisyon artışı tartışması
- Cumhurbaşkanı Erdoğan BM İklim Zirvesi’nde 2035 emisyon hedefini açıkladı





















