23 Eylül 2025’te Donald Trump’ın BM Genel Kurulu’nda “iklim değişikliği en büyük dolandırıcılık” ve “karbon ayak izi bir sahtekarlık” sözleri, küresel iklim siyasetini ve bilimsel tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Yeşil Haber ve Firecarrier olarak bu çıkışı veriler, tarihsel kayıtlar ve Türkiye’nin gündemiyle değerlendiriyor; insan etkisinin bazen yalnızca bardağı taşıran damla olsa bile sistemi nasıl dönüştürebileceğini hatırlatıyoruz.
Hızlı bakış
- Trump, BM Genel Kurulu’nda iklim değişikliğini “dolandırıcılık” olarak nitelendirdi.
- Karbon ayak izi söylemi tartışmaları yeniden alevlendirdi ve küresel siyasete taşındı.
- Bilimsel veriler, okyanus ısısının ve küresel sıcaklıkların rekor seviyelere çıktığını gösteriyor.
- AMOC yani Gulf Stream zayıflama işaretleri verirken çöküş ihtimali konusunda belirsizlik sürüyor.
- Türkiye’de CBAM, ETS, enerji verimliliği ve tarımsal dönüşüm kritik hale geldi.
- Firecarrier yaklaşımı: Küçük etkiler bile bardağı taşıran damla olabilir, risk yönetimi şart.
“Size söylüyorum, eğer yeşil enerji aldatmacasından uzaklaşmazsanız, ülkeniz başarısız olacak.”
ABD BaşkanI Trump, BM’deki konuşmasında
BM Genel Kurulu bağlamı: Nerde, ne zaman, neden bu mesaj?
Trump, 23 Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nun açılış oturumunda yaptığı konuşmada iklim politikalarını sert biçimde eleştirerek “iklim değişikliği en büyük dolandırıcılık” ve “karbon ayak izi bir sahtekarlık” ifadelerini kullandı; konuşma canlı yayınlar ve ana akım medya tarafından doğrulandı ve geniş biçimde aktarıldı.
Mesajın politik zemini açıktı: ABD iç siyasetinde “yeşil dönüşümün maliyeti” tartışması sürerken, BM kürsüsü küresel iklim rejimine (Paris Anlaşması, AB’nin sınırda karbon düzenlemesi gibi) itirazı dünya kamuoyu önünde tekrarlamak için en görünür sahneydi.
“Karbon tek günah keçisi mi?”: Firecarrier’ın sistemsel çerçevesi
Firecarrier yaklaşımı tek bir değişkene saplanmaz. Karbon (CO2) insan etkisinin ana kaldıraçlarından biridir. Ancak iklim sistemini yalnızca CO2’ye indirgemek de yanlıştır. Okyanus ısısı, doğal döngüsellik, güneş-oşinografi etkileşimleri, aerosol ve metan gibi diğer sera gazları gibi çoklu etkenler tabloyu belirler. Bu çoklu sistemde “bardağı taşıran son damla” çoğu zaman insan kaynaklı ek ısıtma olur. Belirli eşiklere zaten yaklaşmış bir sistemi küçük bir ek itki bile bozabilir.
Kayıtlar ne diyor: Okyanus ısınması ve küresel sıcaklıklar
2024, modern kayıtlardaki en sıcak yıl olarak açıklandı. Hem kara-hem okyanus yüzeyi sıcaklıkları ve üst okyanus ısı içeriği rekor kırdı (NOAA, NOAA NCEI, AMS State of the Climate 2024). 2025 yazı da rekor-yakını bir seviyede seyretti (NOAA Ağustos 2025). Okyanuslar, fazla ısının yaklaşık %90’ını depolayarak iklim sisteminin ataletini ve risk birikimini büyütüyor (Climate.gov, NASA).
Kuzey Atlantik ve çevresinde 2023–2025 döneminde olağanüstü deniz yüzeyi sıcaklık anomalileri izlendi; 2025’in ilk yarısı Kuzey Atlantik’te ölçümlerin en sıcak dönemleri arasında yer aldı (Mercator Ocean, FT analiz, Climate Reanalyzer).
Terazinin diğer tarafında ise şu hatırlatmayı yapmak gerekir. Dünya tarihi boyunca çok daha sıcak ve çok daha soğuk dönemler yaşandı. Örneğin Mezozoik çağda sıcaklıklar bugünden 5–10 °C daha yüksekti. Pleyistosen buzul çağlarında ise 4–6 °C daha düşüktü. Ancak bu değişimler on binlerce–milyonlarca yıl ölçeğinde gerçekleşti. Günümüzdeki fark, değişimin hızı ve nedeni. Yaklaşık 150 yıl içinde 1,2 °C artış oldu ve bu artış büyük ölçüde insan kaynaklı emisyonlardan geliyor. Yani iklim sistemi zaten doğal döngülerle sınırda iken, insan etkisi bardağı taşıran damla işlevi görüyor.
Gulf Stream/AMOC tartışması: Risk var, belirsizlik de var
Atlantik Meridyonel Devrilme Dolaşımı (AMOC, popüler adıyla Gulf Stream sisteminin bir parçası) hakkında bilimsel literatür karışık. Son yıllarda zayıflama işaretleri ve olası eşik riskleri üzerine uyarılar artarken, 2025’te yayımlanan bazı çalışmalar tam bir çöküşün zor ya da uzak ihtimal olduğunu, sistemin bazı koşullarda dayanıklılık gösterebildiğini vurguluyor (Nature 2025, Communications Earth & Environment 2025, genel değerlendirme için Nature haber/yorum 2025). Yani resim net: ciddi risk sinyalleri var, ancak belirsizlikler ve yöntem farkları da büyük. Bu belirsizlik ortamında ihtiyat ilkesi (“risk yüksekse geç kalmadan azaltım”) önem kazanıyor.
“İnekler ve metan” tartışması: Ölçeklendirme ve önceliklendirme
Tarım kaynaklı metan, özellikle geviş getiren hayvanlardan (ruminant) çıkan emisyonlarla, toplam antropojenik metanın önemli bir payını oluşturur. Fakat küresel ısınmanın tek ya da başat nedeni değildir. Metan, kısa ömürlü ve yüksek güçlü bir sera gazıdır. CO2 ise uzun ömürlüdür ve yüzyıl ölçeğinde birikir. Bilimsel çerçeve, hem CO2 azaltımını hem metan gibi kısa ömürlü iklim kirleticilerinin hızla düşürülmesini birlikte gerektirir. Bu nedenle tarımda verimlilik, beslenme zinciri, gübre ve atık yönetimi gibi pratik adımlar hızla etkili olabilir. Ama fosil kaynaklı CO2 azaltımı stratejinin omurgası olmaya devam eder.
Ekonomi ve jeopolitik: Karbon politikaları ve rekabet
Trump’ın tezlerinden biri “yeşil politikalara” bağlı ekonomik maliyetlerdir. Bu iddia siyaseten etkili olsa da, dönüşümü ertelemenin iklim hasarı ve adaptasyon maliyetlerini artırdığı; aynı zamanda temiz teknoloji yarışında rekabet kaybı riski doğurduğu yönünde güçlü kanıt birikimi vardır. AB’nin sınırda karbon düzenlemesi gibi araçlar küresel ticaret dinamiklerini zaten değiştirmeye başladı; ABD ve Çin de teknoloji ve tedarik zincirleri üzerinden pozisyon alıyor (geniş bağlam için Reuters ve canlı yayın özetleri).
Gulf Stream/AMOC tartışması: Risk var, belirsizlik de var
Atlantik Meridyonel Devrilme Dolaşımı (AMOC, popüler adıyla Gulf Stream sisteminin bir parçası) hakkında bilimsel literatür karışık. Son yıllarda zayıflama işaretleri ve olası eşik riskleri üzerine uyarılar artarken, 2025’te yayımlanan bazı çalışmalar tam bir çöküşün zor ya da uzak ihtimal olduğunu, sistemin bazı koşullarda dayanıklılık gösterebildiğini vurguluyor (Nature 2025, Communications Earth & Environment 2025, genel değerlendirme için Nature haber/yorum 2025).
Biz de Yeşil Haber’de bu konunun farklı boyutlarını aktarmıştık: bir yanda “Atlantik akıntısı zayıflıyor ancak çöküş beklenmiyor” diyen çalışmalar, diğer yanda ise “Körfez Akıntısı çökebilir” uyarısı yapan analizler var. Yani resim net: ciddi risk sinyalleri var, ancak belirsizlikler ve yöntem farkları da büyük.
Bu belirsizlik ortamında ihtiyat ilkesi öne çıkıyor. Risk yüksekse geç kalmadan azaltım ve uyum politikaları devreye alınmalı. Firecarrier perspektifinden bakıldığında, mesele sadece “çöker mi çökmez mi” sorusu değil, zayıflama ve eşiğe yaklaşma sürecinin bile iklim sistemini daha dengesiz hale getireceği gerçeği.
Türkiye açısından öncelikler: Pratik yol haritası
Enerji ve sanayi
Şebeke esnekliği (depolama, talep tarafı katılım), sanayide verimlilik ve düşük karbonlu ısı çözümleri (ısı pompası, atık ısı), çimento-demir-çelikte süreç yeniliği ve yakalama/sektörel elektrifikasyon kilit önemdedir. Bu teknolojiler, enerji güvenliği ve rekabetçilik için de stratejik değer taşır.
Ayrıca Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ihracatçı ülkeler için yeni bir ekonomik gerçeklik yaratıyor. Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı AB olduğundan, düşük karbonlu üretim artık yalnızca iklim politikası değil, doğrudan bir rekabet ve pazar erişim meselesidir. Bu nedenle Türkiye’nin ETS ve karbon yönetimi hazırlıkları ile SKDM kapsamında riskler ve fırsatlar konuları hem sanayi politikası hem de makroekonomi açısından önem kazanıyor.
Sanayide düşük karbonlu dönüşüm adımları zamanında atılmazsa, ihracat sektörleri karbon maliyetleri nedeniyle ciddi rekabet dezavantajına girebilir. Tersi durumda ise verimlilik ve inovasyon sayesinde hem iç pazarda hem dış pazarda avantaj sağlanabilir. Firecarrier yaklaşımına göre, karbon yönetimi yalnızca çevresel bir gereklilik değil, ekonomik sürdürülebilirlik için de temel bir stratejik zorunluluktur.
Tarım ve su
Metan ve gübre yönetimi, sulama verimliliği, toprak karbonu, gıda kayıp-kaçaklarının azaltılması hem iklim hem de enflasyon hassasiyetleriyle uyumlu fayda üretir. Tarım, kısa ömürlü sera gazı olan metan emisyonlarının önemli kaynaklarından biridir. Verimlilik artışı, gübre optimizasyonu ve hayvansal atık yönetimi hem emisyonları düşürür hem de üretim maliyetlerini azaltır.
Türkiye özelinde de önemli adımlar gündemdedir. Örneğin atıksudan bitkisel yem ve gübre üretimi gibi döngüsel ekonomi yaklaşımları, hem suyun hem de besin maddelerinin yeniden kullanımına imkan tanıyarak sürdürülebilir tarım modeli ortaya koyuyor. Aynı şekilde vahşi sulama Türkiye’de su ve enerji krizini derinleştiren bir sorun olarak öne çıkıyor; sulama teknolojilerinde modern basınçlı sistemlere geçiş, tarımsal verimliliğin yanında enerji tüketimini de düşürmek açısından kritik hale geliyor.
Bunlara ek olarak, gıda kayıplarının azaltılması da önemli bir politika alanıdır. Firecarrier yaklaşımında tarım yalnızca iklim hedefi değil, aynı zamanda gıda güvenliği, enflasyon kontrolü ve kırsal kalkınma için de bir kaldıraçtır. Bu nedenle sürdürülebilir sulama, gübre yönetimi ve atık dönüşümü projeleri Türkiye’nin düşük karbonlu kalkınma stratejisinin merkezinde yer almalıdır.
Ulaşım ve binalar
Toplu taşıma ve yük taşımacılığında elektrifikasyon, kentsel emisyonları düşürmenin en doğrudan yollarından biri. Elektrikli otobüsler, raylı sistem yatırımları ve akıllı şebeke entegrasyonu sayesinde şehirlerde hava kalitesi iyileşir ve ithal fosil yakıta bağımlılık azalır. Yük taşımacılığında elektrikli kamyonlar ve hibrit çözümler özellikle kısa ve orta mesafelerde hızla yaygınlaşmakta.
Binalarda ise ısı yalıtımı ve temiz ısı dönüşümü (ısı pompaları, bölgesel ısıtma/soğutma sistemleri) kısa vadede maliyet-etkin kazanımlar sağlar. Türkiye’de de bu alanda önemli adımlar atılmakta. Örneğin BENVER-2 programı, binalarda enerji verimliliğini artırmayı hedefleyen kapsamlı bir proje olarak öne çıkıyor. Program, yalıtım ve modernizasyon yatırımlarına finansman sağlarken, hane halkı ve kamu binalarında enerji tüketimini azaltmayı amaçlıyor.
Bu tür projeler yalnızca iklim hedeflerine katkı sunmakla kalmaz, aynı zamanda enerji faturalarını düşürerek ekonomik fayda yaratır. Kentsel dönüşümle birlikte uygulanacak enerji verimliliği tedbirleri, Türkiye’nin Paris Anlaşması taahhütleriyle uyumlu, düşük karbonlu kalkınma için kritik rol oynar.
İddiaları değil, veriyi büyütelim
Trump’ın BM sahnesindeki sert söylemi politik bir strateji. Bizim işimizse veriyi büyütmek/ Okyanus ısısı kayıtlarda artıyor/ 2024–2025 sıcak rekorları arka arkaya geldi/ AMOC/Gulf Stream konusunda belirsizlikler olsa da risk sinyalleri ciddiye alınmalı. Karbon ayak izi tek başına “bütün hikaye” değil. Fakat sistemin kırılgan anlarında bardağı taşıran damla olabilir. Firecarrier çizgimiz bu nedenle nettir. Çok etkenli risk yönetimi, hızlı ama akıllı azaltım, gerçekçi uyum.
İlgili haberler
- AMOC (Gulf Stream) Çöküşü: Türkiye ve Dünya için Tehlike
- Atlantik akıntısı zayıflıyor ancak ama çöküş beklenmiyor
- Karbon ayak izi en çok enerji tüketiminden kaynaklanıyor
- İnsan etkisi Dünya’nın buzul çağı döngüsünü geciktiriyor
- İş Bankası tarımda karbon ayak izi ölçümünü başlattı
- Tosyalı V-Green ile yeşil çelik düşük karbon ayak izi
View this post on Instagram