IEA’nın Electricity 2025 raporu, yapay zeka ve dijitalleşmenin elektrik talebini tarihte görülmemiş bir hızda artırdığını gösteriyor.
Ancak üretim, iletim ve sürdürülebilirlik bu tempoya ayak uyduramazsa, yeni bir küresel darboğaz kaçınılmaz görünüyor.
Hızlı bakış
- IEA’nın Electricity 2025 raporu, küresel elektrik talebinin 2027’ye kadar her yıl yaklaşık %4 artacağını öngörüyor.
- Yapay zekâ, veri merkezleri ve iklimlendirme sistemleri elektrik tüketimini tarihte görülmemiş seviyelere taşıyor.
- Rapor, düşük emisyonlu kaynakların bu talebi karşılayabileceğini ancak şebeke yatırımlarının yetersiz kaldığını vurguluyor.
- Fatih Birol, birçok ülkenin elektrik altyapısında gerekli esnekliği sağlayamazsa dijital ekonomide geri kalabileceği uyarısında bulunuyor.
- Firecarrier bakışına göre, yapay zekânın gerçek sınırı işlem gücü değil, temiz enerji üretimidir.
Elektriğin çağına giriş: Raporun ana göstergeleri
Electricity 2025 raporu, küresel elektrik talebinin artık yalnızca ekonomik büyümeyle değil, teknolojik dönüşümle de belirlendiğini ortaya koyuyor. 2024 yılında talep %4,3 artarak son on yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bu artışın %70’i Asya-Pasifik bölgesinden geldi. Çin tek başına küresel artışın yarısına, Hindistan ise yaklaşık %10’una katkı yaptı. Elektrik talebindeki bu sıçrama, fosil yakıtlarda %1’in altında kalan büyüme oranlarıyla keskin bir tezat oluşturuyor.
Kaynak dönüşümü ve düşük emisyonlu üretimin yükselişi
IEA verilerine göre 2025’e kadar elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların payı %35’in üzerine çıkacak. Nükleer üretim de %3 artacak. Bu tablo, düşük emisyonlu kaynakların 2024–2027 döneminde küresel talep artışının tamamını karşılayabileceğini gösteriyor. Ancak bu hedefin gerçekleşebilmesi için her yıl ortalama 600 milyar dolarlık yeni şebeke ve depolama yatırımı gerekiyor. Aksi halde artan talep, fosil yakıt üreticilerinin elini güçlendirerek karbon emisyonlarını yeniden yukarı çekecek.
Bölgesel talep dağılımı ve elektrik büyüme farkları
| Bölge | Yıllık elektrik talep artışı (2024–2027) | Ana etken |
|---|---|---|
| Asya-Pasifik | %5,1 | Sanayi elektrifikasyonu, veri merkezleri |
| Avrupa | %2,2 | Isı pompaları, EV şarj altyapısı |
| Kuzey Amerika | %3,0 | AI altyapısı, elektrikli araçlar |
| Orta Doğu ve Afrika | %4,5 | İklimlendirme, kentleşme |
Bu tablo, küresel büyümenin ağırlıkla iklimlendirme, yapay zeka uygulamaları ve ulaşım elektrifikasyonu gibi sektörlerden beslendiğini gösteriyor. Elektriğin ağırlık merkezi artık sanayi üretiminden dijital sistemlere kayıyor.
Küresel elektrik talebi yüzde 4 büyüyor, ancak altyapı geride kalıyor
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Ekim 2024’te yayımladığı Electricity 2025 raporu, küresel elektrik talebinin 2027’ye kadar her yıl ortalama %4 artacağını öngörüyor. Bu oran, 2010–2020 arasındaki ortalamanın neredeyse iki katı. Talebin %85’i Asya başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerden geliyor. Rapor, mevcut iletim hatlarının kapasite sınırına yaklaştığını ve özellikle veri merkezlerinin yoğunlaştığı bölgelerde şebeke istikrarının tehdit altında olduğunu vurguluyor.
IEA Başkanı Fatih Birol, dönemi “Elektriğin Çağı” olarak nitelendiriyor ve uyarıyor: “Yapay zeka, elektrikli araçlar ve iklimlendirme hızla yayılırken, birçok ülke güç altyapısı açısından bu dönüşüme hazırlıksız. Elektrik sistemlerine yatırım yapmayan ülkeler, dijital ekonomide geri kalma riskiyle karşı karşıya.” Birol’a göre, yalnızca üretim kapasitesi değil, “enerjinin akışkanlığı”, yani şebeke esnekliği de yeni rekabet gücünün temeli olacak.
Yapay zeka ve veri merkezleri enerji sisteminin görünmez devi haline geliyor
Rapor, yapay zeka uygulamaları ve veri merkezlerinin elektrik tüketimindeki artışın küresel talep eğrisini yukarı ittiğini belirtiyor. 2026 itibarıyla veri merkezlerinin toplam elektrik tüketiminin 1.000 terawatt-saat düzeyine ulaşması bekleniyor; bu da Japonya’nın yıllık elektrik tüketimine eşdeğer. Özellikle ABD, Avrupa ve Asya’daki yapay zeka altyapısı yatırımları, ulusal şebekelere yeni yükler bindiriyor.
Veri merkezlerinin soğutma sistemleri, enerji kadar su da tüketiyor. Su bazlı soğutma yöntemleri, milyarlarca litre suyun buharlaşmasına yol açarak yerel iklim dengelerini değiştiriyor. Buharlaşan suyun atmosferdeki nem döngüsünü güçlendirmesi, özellikle gece sıcaklıklarının artmasına neden oluyor. “Bulut bilişim” kavramı, böylece fiziksel anlamda da bir buluta dönüşüyor.
Enerji ve zeka arasındaki fiziksel sınır: Elektrik darboğazı
Yapay zeka büyüyor, ancak fizik yasalarına tabi. Elektrik, bu yeni çağın kan dolaşımı. IEA’nın uyarısı, gelecekteki kıtlıktan çok bugünkü hızla ilgili: Dünya, elektrifikasyonun gerektirdiği altyapı hızına yetişemiyor. Hükûmetler yapay zekanın ekonomik potansiyelini anlamaya çalışırken, çoğu henüz bunun enerjiyle ne kadar iç içe geçtiğini kavramış değil. Her algoritma, her veri eğitimi, her görsel üretim aslında elektriğe dönüşmüş bir düşünce.
Bu nedenle, yapay zeka çağında rekabet yalnızca işlem gücüyle değil, elektrik gücüyle de ölçülüyor. 200 megavatlık bir üretim kapasitesine sahip olmak, 5 gigawatt’lık bir ulusal sistem içinde bile yapay zeka devleriyle yarışmak için yetersiz kalabilir. Elektrik üretimi sürdürülebilir kaynaklarla desteklenmezse, bazı ülkeler kendi dijital atılım dönemlerini erteleyecek ya da pahalı, karbon yoğun çözümlere bağımlı kalacak.
Firecarrier perspektifi: Isı, zeka ve dengenin yeniden tanımı
Yapay zeka insan zekasını çoğaltıyor, fakat onunla birlikte ısıyı da çoğaltıyor. Elektriğin çağı, yalnızca ilerlemenin değil, aynı zamanda termodinamiğin çağrısı. Su, ısı ve bilgi artık aynı döngünün parçası. Eğer elektriği kirli üretiyorsak, sadece gezegeni değil, zekanın geleceğini de ısıtıyoruz.
Firecarrier bakışına göre bu çağın belirleyici sorusu şudur: “Zekanın maliyeti ne kadar enerji eder?” Elektrik, artık yalnızca ekonomik değil; etik bir mesele haline geldi. Enerjinin adil dağıtımı olmadan dijital eşitsizlik derinleşecek, zeka erişimi sınıfsal bir ayrıma dönüşecektir.
Bu nedenle, yapay zekanın gerçek sınırı işlem gücü değil, temiz enerjidir. Elektriğin çağında kimler parlayacak, kimler karanlıkta kalacak. Bunu belirleyecek olan, yalnızca teknolojik kapasite değil, enerjiyi nasıl ürettiğimiz.
Sizce yapay zekâ çağında enerji üretimi ve tüketimi arasında dengeyi nasıl kurmalıyız? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın.
İlgili haberler
- Yapay zekâ elektriği yutuyor: IEA raporu Türkiye perspektifiyle
- Brookfield ve Bloom Energy 5 milyar dolarlık yapay zekâ veri merkezi enerji anlaşmasına imza attı
- Yapay zekâ destekli katı hal bataryalar elektrikli araçların menzilini %50 artırıyor
- Jeotermal enerji yatırımlarında yapay zekâ etkisi artıyor
- Yapay zekâ nükleer hisseleri yeniden canlandırıyor: SMR dönemi
- Sürdürülebilir yapay zekâ ve Firecarrier felsefesi
- Yapay zekânın çevresel bedeli: Artan enerji ve su talebi
- ABD’de veri merkezleri için temiz enerji teşvikleri devreye giriyor





















