Otomotiv sektöründe cesur adımlar atılıyor peki ya beceriler buna hazır mı?
Geçtiğimiz hafta otomotiv sektörü için önemli duyuruların yapıldığı bir hafta idi. Bu duyurular iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yönelik önemli adımlar olduğu gibi, özellikle Türkiye adına rekabetçi kalmamız gereken bu sektörde becerilerimiz nasıl gelişmeli sorularını- diğer başka soruların yanında – beraberinde getirmektedir.
Elektriklendirme yolundaki otomotiv sektöründeki duyurulara gelince, Nissan 2 Ekim’de Oslo’da yaptığı duyuru ile yeni nesil elektrikli araçlar, yeni alt yapı yatırımları, pil değişim ve ev aletleri üniteleri ve ötesinde olağan üstü birçok yönlü şarj teknolojisi vizyonu paylaştı. 10 senedir elektrikli araç üreten ve en fazla araç satışı gerçekleştirdiğini söyleyen Nissan, önümüzdeki 10 senenin ‘araba ve ötesi’ vizyonu kapsamında tek şarjla 378 km gidebilen araç ile birlikte, hafif araç, %20 daha hızlı şarj üniteleri, %100 yenilenebilir enerji yedeklemesi gibi bir dizi yenilikçi projeler duyurdu.
İngiliz teknolojik ev aletleri şirketi Dyson, kendi alanının ötesine çıkarak 2020’ye kadar elektrikli araç çıkaracağını söyledi. 2015’den bu yana üzerinde çalışılan ve 2.5 milyar Sterlin bütçesi olan bu projede, bilinenin ötesinde bir araç geliştirildiği açıklandı.
Yine geçen hafta iddialı bir açıklama yapan otomotiv devi GM, 2023’e kadar tamamı elektrikli 20 yeni araç üreteceğini duyurdu.
Bu duyurularla beraber, daha önce açıklanan Daimler AG’nin ve Volkswagen’in planları ile beraber, bugün ile 2022 arasında 50 kadar yeni elektrikli aracın piyasaya çıkacağı belli oldu.
TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ NEDİR?
Taahhütlerin yerine getirilmesi ise, sadece elektriklenme için gerekli buluşlar etrafında kısıtlı kalmayıp, işe farklı bir bakış geliştirilmesi ile mümkündür. İnovasyon ve teknoloji kullanımı, sadece mevcut verimliliklerin arttırılması için değil, yeni iş modellerini geliştirmek, rekabet şekillerini bilinenden öte değiştirmek için gereklidir. Bunu yaparken ekonomik modellerin lineerden döngüsele, sistem düşüncesine doğru evrilmesi beklenmelidir. Peki bu nasıl bir iş gücü ve hangi beceriler ile yapılacak?
2015 yılında Türkiye taşıt araçları üretimi sıralamasında Avrupa’da 5., dünyada ise 15. sırada yer almaktadır. Dünyanın önemli üreticileri açısından bir üs olan Türkiye’nin bu sektörde rekabetçi kalabilmesi açısından işgücü verimliliği, kalifiye insan gücü gibi yapısal faktörlerin yanı sıra, ürün kalitesi, satış sonrası hizmet ve yaratıcı iş gücü gibi faktörler niteliksel faktörlerin gelişmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin ‘karşılaştırmalı avantaja sahip olan sektörünün ihracatının ülkenin toplam ihracattan aldığı payın, dünyada söz konusu sektörün dünya toplam ihracattan aldığı paya göre yüksek olması beklenmektedir ki bu sayede dış ticaretten sağlanan kazançlar hem ülke refahını maksimize etsin, hem de serbest ticaret kanalıyla dünya ekonomik refahında artışa yol açsın. (ref: Otomotif Sektörü Raporu, TSKB, Ocak 2017)
Sadece ilgili sektör için değil, Türkiye adına önemli tüm sektör ve alanlarda, niteliksel iş gücünün yani gerekli becerileri arttırması ve bu sayede verimlilikleri geliştirmesi gereklidir. Ötesinde bu sadece Türkiye için değil, dünya ekonomik refahı adına da önemlidir.
İŞGÜCÜ BECERİLERİ VE EĞİTİM VİZYONU
Sanayideki gelişmelere paralel olarak, Eğitim 4.0 denilen kavramda, insan ve makinenin, birlikte çalışarak yeni olanaklar yaratması gerekliliği üzerine bir modelleme bulunmaktadır. Standart iş gücüne olan ihtiyacın makine, robot ve çeşitli teknoloji kullanımı ile azalacağı kesindir. Dolayısıyla hangi tip becerilerin gerekli olduğu bilinmeli ve yeni eğitim yöntemleri ile bu boşluk doldurulmalıdır.
Konu çok geniş ve derin olmakla birlikte, belli başlı alanlarına değinelim. Dijital teknolojilerin, kişisel verilerin, açık kaynak kodların harmanlanması ile insanlık küresel olarak bağlı ve teknoloji ile güçlendirilmiş olmalıdır. Beceriler her geçen gün gelişen dijital ağ ve aygıtları kullanmaya yönelik gelişmelidir. Çalışanlar üretim hatlarındaki robot ve makineleri kullanabilir olmalı, önleyici bakım yapabilmeli, veri analizi ile makineleri takip edebilmeli, büyük veri sayesinde üretim optimizasyonu düşünebilen, teknolojideki gelişmeleri anlayan, kullanabilen olmalıdır.
Ötesinde, hiçbir üretim veya iş modelinin tek başına değil, etkileşimli olarak farklı sistemler içerisinde yer aldığını görebilen olmalıdır. Hem sorunların çözümü hem de yeni gelişmeler sistem bakış açısı içinde aranır olmalıdır.
Artan bilgiye sahip olmak artık mümkün değildir ve olamayacaktır. Bu doğrultuda eğitim sistemlerinin öğrenmeye yönelik tamamen yeni bir bakış açısı sunması şarttır. Her şeyi öğrenmeye çalışma yerine, aranan bilginin nerede ve ne şekilde araştırılabileceği yeteneği geliştirilmelidir. Ömür boyu öğrenmeye odaklı bir kültür.
Akıllı ve gerekli kararlar insanlar tarafından verilmeye devam edecektir. Standart dışı durumlar için bu kararlara ihtiyaç olacağı düşünülürse, insanlar adına kritik düşünme becerilerinin artması gerekmektedir.
GÜVENEBİLECEĞİMİZ ALAN GENÇLERDİR
İş tanımları da dinamik olarak değişebileceği için, farklı becerilere sahip olmak gereklidir. Takım anlayışı insan-insan yerine insan-robot olarak farklılaşacaktır.
Makro seviyede ise, eğitimin neye hizmet edeceği tanımlanmalıdır. Tüm içerikler, gezegenin sorunlarını çözmeye yönelik, toplumsal katkı oluşturmaya odaklı bir ekonomik refah modeline hizmet etmelidir. Bu felsefenin sahiplenilmesi, insanı ayrıştıracak ve makineden farkı bir yere koyacaktır.
Küresel hedeflerin gerçekleşmesi, sektörlerin ve ülkelerin rekabetçiliklerinin artması, iş gücü becerilerinin gelişmesi için sürdürülebilirlik felsefesinin anlaşılır olması, eğitimin içine girmesi bir aciliyettir.
Türkiye olarak bu konuda güvenebileceğimiz alan, gençlerimizdir. Bu konuda yaptığımız eğitimlerin geri dönüşleri umut vericidir. Gençlerin uyum sağlama ve dönüştürme yetenekleri, büyük ve dinamik bir gençliğe sahip Türkiye için çok önemlidir.