İklim değişikliği dayatması, ekolojik faktörler ve yaşam bizleri her alanda “yeşillenme” sürecine soktu. Bu süreç bundan sonra da artarak devam edecek. Yeşil tarım, yeşil enerji, yeşil çevre, yeşil teknoloji, yeşil kentler, yeşil nesil, yeşil eğitim, yeşil finans olarak çeşitli adlarla karşımıza çıkacak.
Covid-19’un yarattığı tahribatı tamir, yaraları sarmak için yeşil canlanma paketleri, yeşil büyüme hedefleri gündemimizin en üst sırada yer alıyor şimdi. Kaçınılmaz şekilde yeşil düzen kıstasları yürürlüğe girdiklerinde iş hayatımızı, hükümet politikalarını, birey olarak bizleri temelden etkileyeceğinden kuşku duymuyorum.
Onun için yumurta kapıya dayanmadan küresel düzenin 2050’de karbon nötralizasyon hedefleri tutturulana kadar amentüsü olacak yeşil mutabakata şimdiden uyum sağlamak için çalışmak zorundayız.
Aksi taktirde maliyeti ağır olacak hem ekonomik hem de siyasi bakımdan.
SİYASİ KISTAS HALİNE BİLE GELEBİLİR
Yeşil mutabakat deyince sadece Avrupa Birliği anlaşılıyor, ama bu süreç aslında küresel bir dinamik. Yeşil mutabakatın küresel düzende üç temel ayağı var: Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı (“Green Deal”) Aralık 2019’da Avrupa Komisyonu tarafından ortaya atıldı.
Joe Biden’in Beyaz Saray’a oturmasıyla birlikte iklim değişikliği girişimlerinde yeniden küresel liderliği ele geçirmesi ve “Yeni Enerji Mutabakatı”’ni ABD’de yürürlüğe sokması bekleniyor.
Sonuncusu da, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in öncülüğünde başlatılan “yeşil kalkınma” stratejisi. Bu üç girişim de hiç kuşkunuz olmasın bir kaç yıl içinde bizim ticaretimizi, finans kaynaklarına erişimimizi, çevre standartlarımızı temelden etkileyecek, bunların dayattığı kıstaslara uymayanlar cezai müeyyidelere tabi tutulacaklar.
Siyasi kıstas haline bile gelebilir tıpkı AB’nin Kopenhag siyasi ve Maastricht ekonomik kıstasları gibi. Bunlara direnme, kendi koşullarımızı öne sürme gücümüz olmayacak.
AMERİKA’DA COVID-19 SONRASI
Amerika’da Covid-19 sonrası için ekonomiyi canlandırmak ve istikrara kavuşturmak amacıyla ilan edilen yeni yeşil mutabakat federal bir program olarak düşünülüyor. Ülkenin elektrik ihtiyacının tamamının on yıl içinde temiz, yenilenebilir ve sıfır emisyonlu enerji kaynaklarından karşılanması hedefleniyor.
2050’ye kadar sağlanması öngörülen bu dönüşümün nasıl tamamlanacağı, dünyanın sıfır emisyona ulaşması, özellikle de bu çabaların nasıl finanse edileceği konularında yeşil mutabakat liderleri sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
2050’YE KADAR SIFIR KARBON HEDEFİ
AB’nin Yeşil Mutabakatı bu konuda daha etkili görünüyor. En erken yürürlüğe girecek ve bizi doğrudan etkileyecek olan Avrupa Komisyonu’nun Aralık 2019’da benimsenen ‘European Green Deal’ isimli yeni enerji dönüşümü. Bu plan, temel olarak 2030’a kadar karbon salınımını yüzde 50 azaltmayı, 2050’de ise sıfır karbon salınımı hedefine ulaşmayı amaçlıyor.
Bu hedefe ulaşmak için kademeli olarak yeni sektörel kriterleri, vergileri ve iş modellerini uygulamaya koymayı planlıyor. Küresel çapta da bu kriterleri ticari ilişkilerde bulunduğu ülkelere yaymaya çalışarak, fosil yakıt temelli ekonomik modeli tümden değiştirmeyi hedefliyor.
Diğer ülkeler kriterlere uymasa bile, düşük karbon salınımını hedefleyen şirketlerin rekabet edebilirliklerini korumalarını çeşitli piyasa enstrümanları kullanarak sağlamayı hedefliyor.
Bu enstrümanların başında karbon vergisi ve karbon sınırı geliyor. Uluslararası pazarlarda belirli sektörler için karbon sınırları oluşturarak, AB ile aynı iklim hedeflerini paylaşmayan ülkelerin rekabet avantajı sağlamasını engelleyecek bir mekanizmanın kurulması öngörülüyor.
‘Yeşil Mutabakat’a gore, AB’nin yeni iş modelinde de sürdürülebilirlik ve uygun maliyet öne çıkacak, mülki sahiplikten ziyade kiralama ve paylaşım ekonomiyi şekillendirecek.
Avrupa Komisyonunun tahminlerine göre, sadece 2030 hedeflerine ulaşmak için ek 260 milyar dolar gerekiyor, bu rakam AB GSYH’sının yüzde 1.5’ine tekabül ediyor.
TÜRKİYE EN FAZLA ETKİLENECEK ÜLKELER ARASINDA
Yeşil mutabakatın en fazla etkileyeceği ülkeler arasındayız ve bu etkiler sadece enerji sektöründe değil tüm sektörlerde hissedilecek. Özellikle AB’ye ihracat yapan sektörler, işletmeler ticaret kısıtlama ya da yaptırımları ile karşılaşacaklar gerekli uyum adımları şimdiden atılmazsa. Çok taraflı ya da ticari finansman kuruluşlarından fon sağlamak imkansız hale gelecek. AB ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonu çabası engellemeler yüzünden kesintiye uğrayacak.
Paris’te imzaladığımız ancak parlamentonun onaylamadığı İklim Değişikliği sözleşmesini vakit geçirmeden onay sürecinden geçirmemiz artık siyasi ve ekonomik bir tercih değil zorunluluk halini alacak.
Soyut bilgilerin ötesinde enerjideki yeşil mutabakat bağlantılı dönüşümün iş dünyamız için yaratacağı risk ve fırsatları birinci elden tespit etmek, hem hükümetin ve şirketlerin politika ve iş stratejilerine etkisini masaya yatırmak zorundayız.
Dolayısıyla, eğer Türkiye hükümeti, yerel yönetimleri, sanayisi, müteahhitlik sektörü, tarımı, hizmetleri ve enerjisi ile bu değişime uyum sağlayacak doğru adımları atamaz, doğru politikaları uygulayamazsa, küresel dönüşüm tamamlandığında geç kalabilir.
AB’nin yeni yeşil mutabakatı, ülkemizin hem rekabet gücünü, hem ticaretini, hem de jeopolitik konumunu temelden etkileyecektir.