Avrupa Parlamentosu’nun JURI Komitesi 14 Ekim 2025’te kurumsal sürdürülebilirlik mevzuatında kapsam daraltan ve takvim öteleyen pozisyonu onayladı. Bu hamle, nisan ve eylülde görülen ertelemelerin ardından sürecin yeniden şekillendiğine işaret ediyor.
Hızlı bakış
- JURI Komitesi 14 Ekim 2025’te CSRD ve CSDDD’de kapsam daraltan pozisyonu kabul etti.
- 12 Eylül’de 2040 iklim hedefine dair oylama ertelenmişti; süreç liderler zirvesine taşındı.
- 20 Ekim Genel Kurul oylaması, dosyanın Parlamento pozisyonunu netleştirecek.
- Ertelemeler veri şeffaflığı, yatırım planları ve şirket raporlama yükümlülüklerinde riskler doğuruyor.
- Türkiye için TSRS, CBAM ve ETS ekseninde stratejik adımlar kritik hale geliyor.
Yol haritası netleşiyor: 2025 boyunca üst üste gelen dönüm noktaları
3 Nisan 2025’te Avrupa Parlamentosu, şirketler için sürdürülebilirlik raporlaması ve kurumsal durum tespiti yükümlülüklerinin uygulanma takvimini öteleyen bir düzenlemeyi kabul etti. Bu, sahadaki hazırlık düzeyi ve ikincil mevzuatın olgunluğu gerekçesiyle “nefes aralığı” sunan ilk büyük adımdı.
12 Eylül 2025’te 2040 iklim hedefinin AB düzeyinde bağlayıcılaştırılması beklenirken, üye ülkeler arasındaki müzakereler sonuç vermedi ve dosya liderler zirvesine taşındı. Bu gecikme, iklim hedefi ile sanayi rekabetçiliği arasındaki gerilimin açık bir göstergesi oldu.
14 Ekim 2025’te JURI Komitesi, CSRD ve CSDDD dosyalarında eşiği yükselten, yükümlülük kapsamını daraltan ve bazı takvimleri ileriye atan bir yaklaşımı onayladı. Dosya 20 Ekim 2025’te Genel Kurul oylamasına gitmek üzere sıraya alındı. Böylece yılın üçüncü kritik dönemeç noktasına gelinmiş oldu.
JURI kararının özü: Kapsam daralması, takvim esnemesi ve belirsizlik
Komite oylaması, sürdürülebilirlik raporlamasına tabi şirketlerin eşiklerini yükselterek yükümlülükleri daha büyük ölçekli yapılara odakladı. Kurumsal durum tespiti tarafında da çok büyük işletmeler lehine bir daralma ve bazı sorumluluklarda ulusal düzlemde uyarlanabilirlik öngörüldü. Bu iki unsur kombinasyonu, uygulamanın yayılım hızını düşürürken, ulusal düzenleyicilere daha geniş takdir alanı bıraktı.
Sonuç, geniş tabana yayılan bir ESG standardizasyonu yerine, aşamalı ve seçici bir kapsama doğru evrilme oldu. Bu, raporlama zincirinde aşağı doğru şeffaflık kaybı ve veri karşılaştırılabilirliği sorunlarını gündeme getirebilir.
Neden sürekli erteleniyor: Rekabet baskısı, siyasi denge ve uygulama kapasitesi
Avrupa sanayisi enerji fiyatları, tedarik zinciri kırılganlıkları ve küresel rekabet nedeniyle maliyet duyarlı bir fazda. Bu koşullarda, kapsamlı raporlama ve durum tespiti yükümlülükleri kısa vadede “ilave idari maliyet” olarak görülüyor. Üye devletler, enerji yoğun sektörlerde istihdam ve yatırımın korunmasını önceleyerek hedeflerde esneklik talep ediyor.
Siyasi zeminde ise seçim sonrası dengeler, iklim ve sürdürülebilirlik dosyalarını daha ihtiyatlı bir zamanlamaya itiyor. Parlamento içindeki yeni güç dağılımı, dosyaların içeriğinin yumuşatılması yönünde pazarlık alanını genişletti. Buna, ulusal düzeyde farklı uygulama kapasitesi ve ikincil mevzuata yetişme kaygıları eklenince “erteleme zinciri” ortaya çıktı.
Piyasaya etkiler: Veri akışında zayıflama riski ve fiyatlamaya gecikme
Kısa vadede, JURI hattındaki yumuşama yatırımcılar için veri kalitesi ve kıyaslanabilirlikte oynaklık yaratabilir. Şirketlerin raporlama kapsamı ve derinliği arasındaki fark büyürse, sermaye maliyetine sürdürülebilirlik riskinin homojen yansıması gecikebilir. Bu da ESG fonlarının tarama süreçlerinde ek doğrulama maliyeti doğurur.
Tedarik zincirlerinde ise büyük alıcılar, kendi uyum hedefleri için tedarikçilerden veri talebini sürdürmeye devam edecek. Yasal eşiklerin yükselmesi, piyasa kaynaklı gönüllü eşikleri tamamen ortadan kaldırmayacak; aksine, birinci kademe tedarikçiler için sözleşmesel yükümlülükler daha belirleyici olabilir.
2040 hedefi dosyasıyla etkileşim: İklim politikası ve kurumsal raporlama arasındaki denge
2040 hedefi için kararın eylül sonunda liderler seviyesine ötelenmesi, iklim iddiasının kısa vadeli sanayi kaygılarıyla yeniden kalibre edildiğini gösterdi. JURI’deki esneme ve 2040 dosyasındaki gecikme birlikte okunduğunda, AB’nin 2030 sonrası fazda “koşulluluk, esneklik ve telafi mekanizmaları”na daha fazla yaslanacağı anlaşılıyor.
Bu dinamik, karbon fiyatlaması ve sınırda düzenlemeler gibi araçların ağırlığını artırırken, raporlamanın kapsayıcılığında temkinli bir çizgiye işaret ediyor. Politika karmasında bu iki eksenin dengesi, 2026 ve sonrasında yatırım kararlarını belirgin biçimde etkileyecek.
Türkiye’ye yansımalar: CBAM, tedarik sözleşmeleri ve finansman koşulları
AB’ye ihracat yapan Türkiye merkezli şirketler için CBAM ve alıcıların sözleşmesel şartları belirleyici olmaya devam edecek. JURI hattındaki yumuşama kısa vadede zorunlu raporlama kapsamını daraltabilir; ancak büyük Avrupalı alıcıların veri talebi ve bankaların kredi süreçlerinde ESG kriterleri baskınlığını koruyacak. Bu nedenle, şirket içi veri mimarisi ve tedarikçi anketleri gibi pratik araçlara yatırım ertelenmemeli.
Sermaye piyasasında sürdürülebilir tahvil ve kredi ürünleri için de kanıtlanabilir metrik talebi sürecek. Mevzuat takvimi esnese bile piyasa standardı, iklim hedefleriyle uyumlu, denetlenebilir veri setleri üzerinden oluşacak.
Firecarrier yorumu: Gecikmeler zinciri stratejik yön arayışını görünür kıldı
2025 boyunca yaşanan ertelemeler, yeşil dönüşümün artık teknik olmaktan çok siyasi ve jeostratejik bir dosya olduğunu gösterdi. AB, sanayi rekabeti ile iklim iddiası arasında yeni bir denge noktası arıyor. Bu arayış, şirketler için belirsizlik yaratırken, veri kapasitesini erken güçlendirenlerin avantajını büyütüyor.
Önümüzdeki dönemde en akılcı yaklaşım, minimum uyum ile yetinmek yerine, tedarik ve finansman zincirlerinde talep edilen gönüllü standartlarla uyumlu iç sistemler kurmak. Politika zikzakları olabilir; fakat yatırımcıların ve büyük alıcıların veri beklentisi kalıcı. Ertelemeler süreci yavaşlatır, yönü değil.
Tarih çizelgesi: kritik tarihler ve beklenen adımlar
3 nisan 2025
Avrupa Parlamentosu, sürdürülebilirlik raporlaması ve durum tespitine ilişkin uygulama takvimlerinde esneklik sağlayan düzenlemeyi onayladı.
12 eylül 2025
2040 iklim hedefi dosyasında karar, üye devletler düzeyindeki uzlaşı sağlanamadığı için liderler zirvesine ötelenerek gecikti.
14 ekim 2025
JURI Komitesi, CSRD ve CSDDD dosyalarında kapsam daraltan ve takvimi esneten pozisyonu kabul etti; Genel Kurul aşaması için zemin hazırlandı.
20 ekim 2025
Genel Kurul oylaması bekleniyor; dosyanın nihai şekli, trilog süreci ve Konsey ile uzlaşma takvimine göre netleşecek.
Yol haritası önerisi: Belirsizlikte sağlam durmak için üç pratik adım
Birincisi, şirket içi sürdürülebilirlik veri mimarisini kalıcı hale getirmek ve tedarikçi anketlerini standartlaştırmak. İkincisi, finansman tarafında bankalar ve yatırımcılarla metrik beklentilerini önceden hizalayarak ihraç veya kredi süreçlerinde sürprizleri azaltmak. Üçüncüsü, CBAM ve ürün bazlı mevzuatlarda güncelleme izleme kapasitesini güçlendirmek; mevzuat esnese de piyasa talebi geri dönmeyecek.
Ertelemelerin olası etkileri: Kalite kaybı, yatırım tıkanmaları ve güven sarsıntısı
Ertelemeler zinciri sürdürülebilirlik mevzuatının kapsayıcılığını azaltabilir. Raporlamaya tabi şirket sayısındaki daralma, piyasa genelinde veri şeffaflığının gerilemesine neden olabilir. Bu gerileme, yatırımcıların kıyaslanabilir ESG verisine erişimini zorlaştırır ve değerlendirme süreçlerinde belirsizlik yaratır.
Yükümlülüklerin büyük ölçekli işletmelere kaydırılması, orta ve küçük işletmeleri gönüllü bölgeye itebilir. Bu durum, tedarik zinciri katmanlarında bilgi boşlukları ve uyum baskısında eşitsizlikler doğurabilir. Bazı şirketler yalnızca doğrudan alıcılarının taleplerine cevap verirken, düzenleyici ortamdaki belirsizlik risk primlerini artırabilir.
Politik belirsizlik ve sürekli erteleme, yeşil yatırım projelerinin zamanlamasını bozar. Enerji, altyapı ve teknoloji yatırımları için geri dönüş süresi kritik iken, mevzuata ilişkin netlik olmadan kaynak tahsisi gecikir. Ayrıca, AB kredi ve fon programlarında uyum performansı kriterleri öne çıkarsa, bu süreç ertelenmelerle uyumsuzluklar doğurabilir.
Türkiye perspektifi: Ertelemeler nasıl yankı bulur ve bizim stratejik kararlarımız ne olmalı?
Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlamasını düzenleyen ulusal çerçeve şekillenmiş durumda. 4 Haziran 2025 tarihinde KGK’nın aldığı kararla, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kapsamı belirlenmiş ve hangi şirketlerin ESG raporu vereceği netleşmişti.
TSRS, IFRS’in ISSB tarafından belirlenen S1 ve S2 standartlarını referans alacak biçimde düzenlendi; böylece Türkiye ile küresel standartlar arasında uyum imkanı oluşturulmak isteniyor.
AB ertelemeleri, Türkiye’ye hem nefes alanı hem de belirsizlik sahası açabilir. Bir taraftan, ihracatçı şirketler doğrudan AB’nin CSDDD ve CSRD kurallarına tabi olabilir; ertelemeler onlar için baskıyı geçici düşürebilir. Öte yandan, bu ertelemeler Türkiye’nin kendi düzenleyici süreçlerinde AB ile paralel ama içsel motivasyonla ilerleme gerekliliğini artırır.
Özellikle CBAM kapsamında Avrupa’ya ihracat yapan firmalar, AB dışı standartların ertelenmesinden etkilenmez; çünkü CBAM ihracat bazlı bir uyum zorunluluğu yaratır. Türkiye’de sanayiye yönelik kamu desteği veya teşvik programları bu tür ihracatçı firmaların karbon maliyetini azaltmaya odaklanabilir.
Türkiye’nin iklim politikası cephesinde de gelişmeler sürüyor. Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) pilot aşama için düzenleniyor ve 2026’da hayata geçmesi bekleniyor. Bu sistem, iç piyasada karbon fiyat sinyali yaratacak ve AB dışının ertelemelerine karşı bağlayıcılık sağlayabilir.
Ayrıca, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı yeşil taksonomi taslağı, sürdürülebilir yatırım kriterlerine dayalı vergi ve finansal sınıflandırma düzenlemeleri öneriyor. Bu, AB ertelemeleri zemininde Türkiye’nin yeşil finansman altyapısını güçlendirme stratejisine işaret edebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin stratejik kararı, AB ertelemelerine takılı kalmak yerine milli akıllı adaptasyon modeli benimsemek olmalı. Ulusal standartları mümkün mertebe ileri taşıyarak, AB ile uyum korkusuna teslim olmadan sağlam veri ve kurum altyapısı kurmak ana hedef olarak görülmeli.
20 Ekim 2025 genel kurul: Ne bekliyoruz ve olası senaryolar
Genel Kurulun 20 Ekim 2025’te JURI’nin kabul ettiği metin üzerinde pozisyon alması bekleniyor. Onay çıkması halinde Parlamento tutumu resmileşecek ve dosya üçlü müzakerelere (Parlamento, Konsey, Komisyon) devredilecek. Takvim, gözlemlere göre 24 Ekim haftasında teknik temasların başlaması ve 2025 sonu–2026 başında nihai metnin şekillenmesi yönünde ilerliyor.
Olası senaryo 1 – Hızlı onay: JURI çizgisi küçük değişikliklerle Genel Kuruldan geçer. Dosya süratle trilog aşamasına taşınır. Kapsam daralması ve takvim esnekliği ana hatları korunur.
Olası senaryo 2 – Değişiklik talepleri: Siyasi gruplar bazı maddelerde (eşik değerler, sivil sorumluluk, geçiş planları gibi) değişiklik önerir. Kısmi revizyonla onay çıkar ve trilogda pazarlık alanı genişler.
Olası senaryo 3 – Geri gönderme: Çoğunluk sağlanamazsa dosya Komite aşamasına geri döner. Bu durumda takvim birkaç ay daha kayar ve 2040 hedef dosyasıyla etkileşim artar.
Türkiye’ye hızlı not
Genel Kurul onayı, AB içi kapsam daralmasını resmileştirirse Türkiye’de TSRS uyumu ve CBAM’a hazırlık değişmez. İhracat odaklı veri talepleri sürer. Trilog sonucuna göre 2026 ve sonrasındaki raporlama–tedarik zinciri yükümlülüklerinin netliği artacak. Bu nedenle şirket içi veri mimarisini güçlendirmek ve alıcı sözleşmelerindeki ESG hükümlerini önden hizalamak en rasyonel yaklaşım olarak kalır.
Sizce 20 Ekim Genel Kurulu’nda ne sonuç çıkacak ve Türkiye’nin bu yeni konjonktürde atması gereken ilk adım ne olmalı? Yorumlarda paylaşın.
İlgili haberler
- AB 2040 iklim hedefi oylaması iptal: COP30 öncesi risk
- AB ve Türkiye iklim diyaloğunda ETS tasarımı ve CBAM hattı
- CBAM 2026: Türkiye ihracatı ve ETS süreci
- Türkiye’de CBAM baskısı ve yeşil ekonomi dönüşümü
- AB çelik ithalat kotalarında yarıya inme olasılığı
- AB’nin CBAM düzenlemesi Balkanlarda enerji şirketlerini sarsabilir
- AB ESG direktiflerinde geri adım ve rekabet baskısı