11 Eylül 2025, İstanbul: İklim Ağı’nın düzenlediği toplantıda STK’lar, Türkiye’nin 2035 iklim hedefinin “artıştan azaltım” yerine bugünden itibaren gerçek emisyon azaltımı içermesi gerektiğini vurguladı. Kömürden çıkış, adil geçiş ve doğa temelli çözümler öne çıktı.
Toplantının çerçevesi: Neden bir araya gelindi ve ana mesaj neydi?

İklim Ağı, 2035’e uzanan yeni iklim hedefi (NDC – Ulusal Katkı Beyanı) belirlenmeden önce Türkiye’nin “artıştan azaltım” yaklaşımını geride bırakıp bugünden itibaren mutlak emisyon azaltımına yönelmesi için ortak bir çağrı yaptı. Arka planda, Türkiye’nin 2023’te güncellediği NDC’de 2030 için BAU senaryosuna göre %41 indirimle 695 MtCO₂e seviyesini hedeflediği (BAU: 1.175 MtCO₂e), emisyonların en geç 2038’de zirve yapacağı ve 2053’te net sıfıra ulaşma niyetinin yer aldığı resmi çerçeve bulunuyor. Ancak bu hedef düzeyi, 2020 emisyonlarının üzerinde kaldığı için emisyonların artmaya devam ettiği bir patikaya işaret ediyor. STK’ların toplantıdaki temel mesajı, yeni 2035 hedefinin 1,5°C ile uyumlu, gerçek azaltım içermesi gerektiği.
Küresel bağlam da bu talebi güçlendiriyor. IPCC, 1,5°C’nin erişimde kalması için küresel emisyonların 2030’a kadar yaklaşık %43 azaltılması gerektiğini ortaya koyuyor. COP28’de tamamlanan ilk Küresel Değerlendirme de ülkelerin 2035 bitiş tarihli yeni NDC’lerini 2025’te iletmeleri çağrısını netleştirdi. Kısacası bu toplantı, hem Türkiye’nin mevcut resmi hedef seti hem de 2025 teslim takvimi öncesinde, “artıştan azaltım”ı bırakıp mutlak azaltıma geçiş yönünde mesajları tek ses halinde duyurmayı amaçladı.
Greenpeace Türkiye: Azaltım bir tercih değil, varoluşsal zorunluluk
Greenpeace, iklim krizinin artık uzak bir tehdit değil, gündelik hayatı etkileyen bir gerçeklik olduğunu; Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 1980’den bu yana aşırı hava olaylarının sayısının 4 kat arttığını, yaz boyunca büyük yangınlar, aşırı sıcaklar ve kuraklık yaşandığını; barajların kuruması nedeniyle su kesintilerinin gündem olduğunu ve öncesinde zirai donun çiftçileri vurduğunu hatırlatarak, bu tablonun çevre kadar sağlık, tarım, ekonomi ve toplumsal hayatı da tehdit ettiğini vurguladı.
Bilimsel çerçevede, IPCC bulgularının küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için 2030’a kadar emisyonların yarıya indirilmesini gerektirdiğine değinildi; aksi durumda geri dönüşü olmayan risklerin büyüyeceği ifade edildi.

Türkiye özelinde, sera gazı emisyonlarının 1990’da ~220 MtCO₂e iken 2015’te 468 MtCO₂e’ye, 2021’de ~560 MtCO₂e seviyesine yükseldiği; böylece 1990’a göre ~%150 artış gerçekleştiği, kişi başına düşen emisyonların ise 3,9 tCO₂e’den ~6,5 tCO₂e civarına çıktığı not edildi.
Mevzuattaki çerçeveye ilişkin olarak Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi bulunmakla birlikte, 2022’de açıklanan mevcut NDC’nin artıştan azaltım yaklaşımı benimsediği; 2030’a kadar emisyonların zaten ~%30 artacağı varsayımı üzerinden bir %41 azaltım hedefi öngördüğü; bunun da 2053 vizyonuyla çeliştiği belirtildi.
Enerji sektörünün belirleyici rolüne dikkat çekilerek, elektrik üretiminde kömürün payının ~%36, toplamda fosil yakıtların payının ~%60 olduğu; Türkiye’nin OECD içinde yeni kömürlü termik santral planı bulunan az sayıdaki ülkeden biri olduğu; 2022 Ulusal Enerji Planı’nda yerli kömüre yer verildiği; ayrıca mevcut ve yeni santraller için 2045’e kadar sürecek bir teşvik ve alım garantisi paketinin gündemde olduğunun bakanlık beyanlarıyla duyurulduğu aktarıldı.
Öte yandan Türkiye’nin yenilenebilir potansiyeline işaret edilerek, 2024’te güneşten elektrik üretiminin yıllık %39 artışla +7,3 TWh yükseldiği; rüzgarın payının %10,7’ye ulaştığı ve 2030’a kadar 120 GW yenilenebilir hedefinin azaltım açısından kritik bir fırsat sunduğu vurgulandı.
Greenpeace’in politika çağrısı özetle şunları kapsıyor: kömürden çıkış için net tarih açıklanması; 2030’a kadar fosil yakıt teşviklerinin kaldırılması; kömür ve ilişkili sektörler ile bölgeler ve çalışanlar için adil dönüşüm planının oluşturulması; iddialı güneş ve rüzgar kapasitesine uygun şebeke altyapısının kurulması. Bu adımlar, yalnızca iklim dostu değil, aynı zamanda küresel karbonsuzlaşma sürecinde Türkiye’nin rekabet gücünü koruması için de ekonomik akıl ve dayanıklılık stratejisinin parçası olarak sunuldu.
Mekanda Adalet Derneği: Adil geçiş kavramdan mekanizmaya dönüşmeli
MAD, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı 2021’de onaylamasının ardından iklim şurası, uzun dönemli strateji, 12. Kalkınma Planı, OVP ve 2025’te Meclis’e gelen iklim kanunu gibi adımlarla bir “iklim eylem patikası” tarif edilse de, enerji politikalarının 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu ve tutarlı bir azaltım rotası oluşturmadığını vurguluyor. Özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın yerli kömür için açıkladığı teşvik paketi (mevcut santrallere 2030’a kadar 7,5 cent/kWh alım garantisi; yeni santrallere 2045’e kadar alım garantisi; bazı istisnalarla) adil geçişi fiilen tıkayan bir uygulama olarak görülüyor.

MAD’a göre Türkiye’nin resmi bir kömürden çıkış planı bulunmuyor; buna karşın kömür ekonomisi “sessiz bir küçülme” içinde. 2010–2025 arasında kömür sektöründeki istihdamın %33 azaldığı, termik santral ihalelerinin alıcı bulmakta zorlandığı, özelleştirmelerle kamudaki çalışanların piyasa koşullarına terk edildiği belirtiliyor. Yenilenebilir teknolojilerin hızla ucuzlaması, finans ve sigorta sektörünün kömüre isteksizliği ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi unsurlar kömür yoğun üretimi yapısal olarak zayıflatıyor.
Adil geçiş başlığında ise kavramsal tanımların ötesine geçilemediği; mevcut politika çerçevesinin AB ile ticaret yapan sektörlere odaklanan, kömür havzalarına özel kapsamlı bir program ve uygulayıcı mekanizma içermeyen bir düzeyde kaldığı ifade ediliyor. Yeni iklim kanununda adil geçiş tanımının yer almasına rağmen, emisyon ticaretinden elde edilecek gelirin %10’unun adil geçişe ayrılacağı hükmünün bölgesel dönüşüme bağlanan somut bir plana oturtulmadığı da altı çizilen bir eksiklik.
Politika önerilerinin çerçevesi
MAD, kömür teşviklerinin sonlandırılması ve takvime bağlanmış bir kömürden çıkış kararıyla eşzamanlı olarak çok düzeyli, katılımcı ve şeffaf karar mekanizmalarının kurulmasını öneriyor. Kömür bölgelerinde erken emeklilik, ücret güvencesi gibi sosyal haklar, yeniden beceri kazandırma süreçlerinde oluşacak üretim kayıplarının işçilere yüklenmemesi, madenci aileleri için sosyal destek paketleri, yerinde istihdam ve sektörel çeşitlilik esaslı bölgesel kalkınma modelleri öne çıkıyor. Madencilerin geçiş yapacağı sektörlerde işçi sağlığı ve güvenliği ile hakların kurumsallaştırılması teşvik edilmeli; tek bir sektöre bağımlılık yaratmayan, çoklu ekonomi yaklaşımı benimsenmeli.
Özetle MAD, adil geçişin “kavram” olmaktan çıkıp “mekanizma”ya dönüşmesi için teşvik mimarisinin kömür lehine değil, temiz ve adil dönüşüm lehine yeniden tasarlanmasını; kömür havzalarında paydaşların görünür, yetkili ve sorumlu olduğu uygulanabilir bir yol haritası oluşturulmasını talep ediyor.
WWF-Türkiye: Doğa temelli çözümler ve korunan alanlarda %30 hedefi
WWF, iklim değişikliğine bağlı afetlerin Türkiye’nin tüm bölgelerini etkilediğini; bu baskının tarım, gıda ve su güvenliği, turizm, işgücü verimliliği ve sağlık üzerinde ağır sonuçlar doğurduğunu vurguluyor. Bilimsel çalışmaların son 10 yılda insan faaliyetleri sonucu oluşan sera gazı emisyonlarının %54’ünün okyanuslar, bitkiler, hayvanlar ve toprak tarafından tutulduğunu göstermesi, doğal ekosistemleri iklim mücadelesinin hem azaltım hem uyum ayağında “en büyük müttefik” konumuna yerleştiriyor.

Bu nedenle yeni NDC’de 2030’a kadar korunan alanların ülke yüzölçümünün %30’una çıkarılması ve bozulmuş ekosistemlerin en az %30’unun restore edilmesi hedeflerinin açıkça yer alması isteniyor. Ayrıca doğa temelli çözümler (ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği güçlendirerek toplumsal sorunları ele alan yaklaşımlar) NDC’nin ayrılmaz bir parçası olmalı; su güvenliği için en az 10 büyükşehirde “sünger şehir” uygulamalarıyla yağmur suyu tutma kapasitesinin %50 artırılması gibi somut adımlar benimsenmeli.
Mevzuat ve yönetişim: Koruma hedefleriyle çelişen riskler
WWF, temmuz ayında maden kanununda yapılan değişiklikle özel çevre koruma bölgeleri, sulak alanlar, milli parklar, kıyı ve sit alanları gibi koruma statüsündeki sahalarda MAPEG’in üç ay içinde görüş vermemesi halinde “olumlu” sayılacak bir ruhsat sürecinin getirildiğini; bu görüşün ÇED sürecinde de olumlu kabul edileceğini; ormanlarda ise Tarım ve Orman Bakanlığı devre dışı bırakılarak MAPEG’e geniş yetki verildiğini aktarıyor. Devlet ormanlarında talep üzerine 24 aya kadar bedelsiz izin verilebilmesi ve zeytinliklerin maden alanına dönüştürülebilmesine kapı aralayan düzenlemeler, iklim direncinin doğal kalkanlarını zayıflatma riski taşıyor.
WWF ayrıca, uluslararası hukukta da ekosistemlerin korunmasının iklim yükümlülüklerinin bir parçası olduğunun Uluslararası Adalet Divanı’nın yakın tarihli değerlendirmeleriyle vurgulandığını hatırlatıyor. Buna göre devletler, iklim anlaşmalarındaki yükümlülüklerini yerine getirirken Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülükleri de dikkate almak zorunda. Bu nedenle, doğa temelli çözümler ve güçlü koruma hedefleri NDC’de yer almalı ve ulusal mevzuat ile izleme süreçleri en geç 2026 sonuna kadar yürürlüğe konulmalı.
Yeşil Düşünce Derneği: Hedef, ekonomik dönüşümün pusulası olmalı
YDD, iklim hedefinin yalnızca uluslararası bir prosedür değil; enerjiden tarıma, ulaşımdan sanayiye kadar tüm politikaları yönlendiren üst düzey stratejik çerçeve olduğunu vurguluyor. Hedefin başarısı, tabanın bu süreci sahiplenme kapasitesine bağlı; bu yüzden hedef “metin” değil, katılımcı bir yönetişim süreci olarak kurgulanmalı.
Dernek, 2022’de sunulan NDC’deki artıştan yüzde 41 azaltım yaklaşımının 2030’a dek emisyonların %30’dan fazla artması anlamına geldiğini; bunun 1,5°C patikası ve Türkiye’nin 2053 net sıfır iddiasıyla çeliştiğini belirtiyor. Sürecin kamuoyu, akademi, yerel yönetimler ve sivil toplumla yeterince tartışılmadan yürütülmesinin, azaltımı değil artışı meşrulaştıran bir sonuç doğurduğuna dikkat çekiyor.

YDD, iklim politikalarının en üst karar organlarında sivil toplum iklim uzmanlarının kurumsal temsilinin eksikliğine işaret ediyor ve yeni NDC’nin bilimle uyumlu, katılımcılıkla güçlendirilmiş bir süreçle hazırlanmasını; ayrıca uygulanabilirlik için takvimlendirilmiş hedefler, izleme–değerlendirme göstergeleri ve düzenli kamu raporlaması öneriyor.
Çerçeve olarak YDD; fosil yakıtlardan çıkış için tarih ilanını, fosil teşviklerinin kaldırılmasını, adil geçiş mekanizmasının kurulmasını, doğa temelli çözümlerle korunan alanların %30’a çıkarılmasını ve gıda–su güvenliği için agroekoloji ile su yönetimi reformlarını desteklediğini belirtiyor.
STK’ların kesişen talepleri: Kömürden çıkış, teşviklerin sonu, adil geçiş ve sağlık
İklim Ağı’nın ortak talep seti; fosil yakıtlardan çıkış için tarih, 2030’a dek fosil teşviklerinin kaldırılması, adil geçiş mekanizmasının 2030’a kadar kurulması, korunan alanlarda %30 ve ekosistem restorasyonu, tarımda agroekoloji/onarıcı tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve hava kirleticilerin izlenmesi başlıklarında somutlaştı.
Yeşil Haber – Firecarrier yorumu: Sözden uygulamaya geçiş

Politika notu ve tek sayfa stratejisi
Tekrarlanan genel çağrılar yerine, her talep için “sorun–çözüm–maliyet–takvim–sorumlu kurum” şablonunda 2–3 sayfalık politika notu ve TBMM/bakanlık brifingleri için tek sayfa özet üretmek, ilgili genel müdürlük ve komisyonların çalışma takvimiyle eşleştirilmiş randevu planı oluşturmak etkiyi artırır.
Mevzuat pencereleri ve takvimlerle hizalama
İklim Kanunu ikincil düzenlemeleri, ETS ve gelirlerin tahsisi, 12. Kalkınma Planı ve OVP uygulama programları, enerji ve tarım sektörel yol haritaları gibi mevzuat pencerelerine zamanında teknik girdi verilmesi, mesajı “gündem dışı” olmaktan çıkarır.
Demonstratif pilotlar ve yerel eş-lead modeli
“Sünger şehir” ve adil geçiş gibi başlıklarda belediye–üniversite–oda ortaklı düşük maliyetli pilotlar; ölçülebilir çıktı (tutulan su miktarı, yeni istihdam profili vb.) üretip bakanlıkların dikkatini çeker. Pilotların çıktıları, ulusal politika notlarına kanıt olarak eklenmeli.

Koalisyon içinde rol uzmanlaşması
STK’lar arasında “kim neyin sözcüsü?” sorusu netleşmeli. Biri enerji sistem planlaması, biri adil geçiş–istihdam, biri doğa temelli çözümler için teknik müzakereyi üstlenir, diğerleri veri ve iletişim desteği sağlar. Böylece toplantılar yalnızca deklarasyon değil, paylaştırılmış görev ve takip listesi üretir.
Kurumsal katılım: İDUKK ve komisyon kanalı
İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyonu Kurulu’nda STK iklim uzmanlarının bulunmaması ciddi eksiklik olarak kayda geçti. Gözlemci/üye statüsü için resmi başvuru dosyaları, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Çevre komisyonlarına düzenli dinleme talebi ile tamamlanmalı.
Toplantıdan öne çıkan veriler ve taleplerin kısa özeti
Emisyon trendi ve enerji: Emisyon artışının merkezinde enerji sektörü var; kömür ve gazın yüksek payı nedeniyle kömürden çıkış için tarih ve fosil teşviklerinin kaldırılması çağrısı yinelendi.
Adil geçiş: Kavramsal düzeyden çıkıp, kömür bölgeleri için yeniden beceri kazandırma, yerinde istihdam, sosyal koruma içeren uygulanabilir bir mekanizma kurulması gerektiği vurgulandı.
Doğa temelli çözümler: 2030’a dek korunan alanlarda %30, ekosistem restorasyonunda %30 hedefi ve sünger şehir yaklaşımları yeni NDC’ye girmeli önerisi öne çıktı.
Yönetişim ve katılım: NDC sürecinin katılımcı, bilim temelli yürütülmesi ve STK’ların karar mekanizmalarına kurumsal katılımı talep edildi.
Yorumunuzu yazın
2035 NDC’de ilk öncelik ne olmalı: kömürden çıkış için net tarih mi, fosil teşviklerinin kaldırılması mı, adil geçiş fonu mu, korunan alanlarda %30 hedefi mi? Şehrinizde görmek istediğiniz bir “sünger şehir” veya adil geçiş pilotunu da yorumlarda paylaşın.
İlgili haberler
- Türkiye’nin İlk İklim Kanunu – Kapsamlı analiz
- İklim Kanunu Teklifi Kabul Edildi: Güncellemeler ve Tepkiler
- Türkiye’de karbon yönetimi 2025: ETS CBAM ve TSRS ile yol haritası
- Türkiye ETS sistemi için kıyas değeri danışmanlığı başlattı
- Türkiye kömür santrallerini 2050 yerine 2030 yılında kapatmalı
- Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü: Korunan alanlarda %30 hedefi
- OVP 2026–2028: Türkiye’nin yeşil dönüşüm rotası
View this post on Instagram