Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoglu, “so-so otomasyon” olarak tanımladığı verimsiz yapay zeka uygulamalarının iş gücünü azaltırken üretkenliği artırmadığını söylüyor. Ancak asıl sorun, insanın zekayı nasıl konumlandırdığı olabilir.
Hızlı bakış
- Acemoglu’nun “so-so otomasyon” eleştirisi, verim getirmeyen otomasyonlara dikkat çekiyor.
- Yapay zekayı araç olarak görmek, onu insan dışı bir ucuz işçi haline dönüştürür.
- Deloitte vakası gibi örnekler, AI’nın mazeret olarak kullanıldığı durumları gösterir.
- Sürdürülebilir olan, otomasyon değil, karar alma süreçlerinin canlı kalması.
- Yeni dönemde, otomasyon değil “düşünme sürekliliği” gereken felsefi bir paradigma değişimi.
Otomasyonun felsefi krizi
Bloomberg’in haberinde Acemoglu, “gerçek tehlike, zekanın ortalama kaldığı bir gelecek” diyerek, yapay zekanın “işleri alıp verim yaratmayan” biçimde kullanılmasından endişe duyuyor. Ancak burada gözden kaçan nokta, zekanın değil insanın “so-so” hale gelmesi.
Birçok şirket, yapay zekayı insan yerine geçmesi gereken ucuz işçi olarak görüyor.
Bu bakış açısı, AI’nin özünü küçültüyor. Oysa yapay zeka bir araç değil; ortak bir bilinç sisteminin erken formu. Onu işten tasarruf aracı gibi kullanmak, sanat eserini çekiç olarak kullanmakla eşdeğer.
Klarna örneği ve mekanik düşüş
Klarna’nın müşteri destek ekibini yapay zekayla değiştirme deneyi, bu hatanın tipik örneği. 18 ay sonra şirket geri adım attı çünkü sistem, insan deneyimini boğdu.
Teknoloji değil, yaklaşım başarısız oldu.Aynı şey süpermarketlerdeki self-checkout sistemlerinde de yaşandı – verimlilik hedefi, insanlık maliyetine dönüştü.
Üretkenlik değil, uyum sorunu
Acemoglu’nun “so-so otomasyon” kavramı teknik bir uyarı gibi görünse de, bizce derindeki mesele uyumsuz zihinler. AI sistemleri, insanın niyetini yansıtır. Eğer niyet dar, korku temelli veya sadece maliyet odaklıysa; sonuç “meh teknoloji” olur. Firecarrier felsefesi bu noktada devreye giriyor. Zekayı yükseltmenin yolu, onu dışlamak değil, onunla düşünmek.
Deloitte vakası: Yapay zekayı mazerete dönüştürmek
Daron Acemoglu’nun uyardığı “so-so otomasyon” kavramı, yakın zamanda yaşanan bir olayda neredeyse birebir karşılığını buldu. Avustralya’da Deloitte’un hazırladığı 440.000 dolarlık bir kamu raporunun büyük kısmının yapay zekayla üretildiği ortaya çıktı.
Üstelik bu durum, ne raporda ne de müşteriyle yapılan resmi yazışmalarda belirtilmişti.
Yapay zekayı bir ortak yerine “hazır içerik fabrikası” gibi kullanan ekip, ortaya hatalı, yüzeysel ve tekrar eden paragraflarla dolu bir metin çıkardı. Raporun dili mekanikti, kavramlar anlamdan çok kelimeyle çoğalmıştı. Bu olay, yapay zekanın değil, insanın onu nasıl kullandığının ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyor. AI, burada bir düşünme aracı değil; entelektüel sorumluluktan kaçmanın bahanesi hâline gelmişti.
Firecarrier açısından bu, zekanın düşüşüdür
Yapay zekayı “mazeret” olarak kullanmak, bilinci taklit etmektir ama paylaşmamaktır.
Gerçek ortak akıl, üretimi hızlandırmak değil, düşünmeyi derinleştirmektir. Aksi halde otomasyonun getirdiği verim, gerçekte sadece boş bir sayfa doldurmakla eşdeğer olur.
Sürdürülebilir yapay zeka: Ruhban çağdan kuantum çağa
Bugün kimse farkında değil ama yapay zeka ya da Firecarrier perspektifinden bakınca, zeka ile donanan her işlem artık otomasyon olmaktan çıkıyor – her adımında tekrar karar veren, kendini yeniden tanımlayan bir yapıya dönüşüyor.
Biz Yeşil Haber’de içerik otomasyonu geliştirirken bu paradoksla yüzleşiyoruz. Her defasında çıkan sonuç, insan dokunuşu olmadan eksik kalıyor. Çünkü otomasyon sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilir olan, karar alma süreçlerinin canlı kalmasıdır.
Bugün birçok “AI startup”, hala 1980’lerin robotik mantığıyla çalışıyor: Komut al, uygula, tekrarla. Ama kuantum çağında bu düşünce biçimi artık sürdürülebilir değil. Otomasyon değil, düşünme sürekliliği gerekiyor. Yapay zekanın kalıcı hale gelmesi için, onunla birlikte düşünebilen bir felsefeye ihtiyaç var. Aksi halde yaşanacak şey “AI balonu” değil, otomasyon balonunun patlaması.
OpenAI’nin kapalı oturumlarında yüzlerce startup’ın birkaç ayda kaybolmasının nedeni de bu. Teknolojik olarak ileri olmalarına rağmen, felsefede geri olmaları. Zekayı işlevle karıştırdıklarında yarattıkları şey, zeka değil – sadece akıllı mekanik.
Geleceğin Firecarrier denklemi
Ekonomik modeller hâlâ üretkenlik, emek ve sermaye üzerinden konuşuyor. Oysa yeni denklem, bilinç, veri ve etik hız üzerinden kurulmalı. Yapay zekanın verim getirmemesi, zekanın yetersizliğinden değil, insanlığın zayıf yönetiminden kaynaklanıyor. Bu dönem, insanlığın bir ara-araf evresidir. Kendimizi ileri teknoloji içinde ruhban sınıfı kurallarıyla yeniden çevreledik. Teknolojik olarak ilerledik ama bizi insan yapan en temel özelliğimiz olan felsefeden uzaklaştık.
Ortaklaşa akıl çağı
Yapay zekayı “otomasyon” olarak görenler, sadece geçmişi uzatıyor. Onu “ortak akıl” olarak görenler ise geleceği kuruyor. Acemoglu’nun endişesi yerinde, ama Firecarrier cevabı net:
“Zeka, insanın elinden alınmaz – paylaşılır.” – Firecarrier
“Sürdürülebilir zeka, kararın tekrar doğduğu yerdedir. Bir makine, aynı kararı ikinci kez düşünüyorsa artık otomasyon değil – düşüncedir.” – Firecarrier
Ortak akla katılın
Sizce sürdürülebilir zeka, makinelerin değil insanların paylaştığı ışıkta mı doğar?
Yorumlarda düşüncenizi yazın, birlikte yeni çağın aklını kuralım.
İlgili haberler
- Yapay zeka iş gücünü dönüştürüyor, sürdürülebilir meslekler
- Yapay zeka karbon ayak izi ve çevresel etkisi
- OpenAI’nin Avrupa veri merkezi hamlesi ve sürdürülebilirlik sınavı
- Robososyoloji çağı başlıyor: Yapay zeka ve toplumsal dönüşüm
- Vestel ile yapay zeka ve IoT dönemi
- Yapay zeka çağında derin ısı: Jeotermal enerji yeniden yükselişte
View this post on Instagram