Solar jeomühendislik riskleri Güneşi kısma teknolojileri Küresel iklim dengesi

Solar jeomühendislik, iklim krizinin semptomlarını güneş ışığını azaltarak bastırmayı hedefliyor. Ancak bu yaklaşım, gezegenin işleyişini tam olarak anlamadan işletim sistemine müdahale etmeye benziyor ve geri dönüşü olmayan riskler barındırıyor.

Yazar: Baha Ata & Daniel Mercer

Hızlı bakış

Solar jeomühendislik ve güneşi kısma teknolojilerinin küresel iklim riskleri
Solar jeomühendislik, güneşi kısma teknolojileriyle iklim krizini bastırmayı hedefleyen ancak yüksek küresel riskler taşıyan bir yaklaşım.

Güneş ışığını azaltma fikri bilimkurgudan yatırım dünyasına geçti

Solar jeomühendislik ya da teknik adıyla solar radyasyon modifikasyonu (SRM), teoride basit bir öneriye dayanıyor: Dünyaya ulaşan güneş ışığını bir miktar azaltarak küresel ısınmayı yavaşlatmak. Stratosfere yansıtıcı parçacıklar enjekte etmek (SAI) ya da uzaya dev aynalar yerleştirmek gibi yöntemler, bir zamanlar sadece bilimkurgu metinlerinde yer alıyordu. Bugün ise bu fikir, akademik araştırmaların ötesine geçip milyarderlerin, girişim fonlarının ve ticari şirketlerin radarına girmiş durumda.


Bu eğilimin arka planında, emisyon azaltımındaki yavaş ilerleme ve “gecikmiş iklim politikalarını hızlıca telafi etme” arzusu var. Ancak tam da bu nedenle SRM, insanlığın iklim krizi karşısında geliştirdiği en tehlikeli kısayol olma potansiyeli taşıyor. Çünkü burada söz konusu olan, yerel bir teknoloji değil; gezegen ölçekli bir müdahale.

Solar jeomühendislik modellerinde atmosfer katmanları ve küresel iklim dengesi
Atmosfer katmanlarını hedefleyen solar jeomühendislik modelleri, küresel iklim dengesi üzerindeki etkileri tam olarak öngöremiyor.

Gezegenin işletim sistemiyle oynamak: Modellemenin sınırları

Dünya iklim sistemi, atmosfer kimyası, okyanus akıntıları, kara yüzeyi, biyosfer ve güneş radyasyonu arasındaki etkileşimlerle oluşan son derece karmaşık ve kaotik bir ağ. Bu sistemin tamamını, atomik düzeyden ekosistem düzeyine kadar eksiksiz şekilde modellemek bugün için mümkün değil. En gelişmiş iklim modelleri bile, önemli belirsizlikler içerir ve tüm geri besleme mekanizmalarını tam doğrulukla temsil edemez.

Yapay zeka destekli “dijital ikiz” yaklaşımlar bile bu sınırı ortadan kaldıramaz. Dünya’nın A’dan Z’ye atomik ölçekli bir kopyasını sürekli olarak simüle etmek, günümüzün ve öngörülebilir geleceğin hesaplama kapasitesinin çok ötesinde. Bu durumda, güneş ışığını kasıtlı olarak azaltmak, aslında elinde tam şeması olmayan bir sistem üzerinde köklü bir değişiklik yapmak anlamına geliyor. Yani “blueprint” olmadan çekirdek bileşenlere müdahale etmek.

Stratosferik aerosol enjeksiyonu SAI ile güneşi kısma teknolojileri
Stratosferik aerosol enjeksiyonu, güneşi kısma teknolojileri içinde en çok tartışılan solar jeomühendislik yöntemi olarak öne çıkıyor.

Solar jeomühendislikte önerilen teknikler ve erken deneyler

Bugün tartışılan başlıca SRM teknikleri arasında stratosferik aerosol enjeksiyonu (SAI), okyanus üzerindeki bulutların parlaklığını artırmayı hedefleyen denizel bulut aydınlatma (marine cloud brightening) ve ısı tutan cirrus bulutlarını inceltmeye yönelik cirrus bulutu seyreltme (cirrus cloud thinning) gibi yöntemler bulunuyor. Daha spekülatif bir çizgide ise uzaya yerleştirilecek yansıtıcı yapı veya “güneş şemsiyesi” fikirleri yer alıyor.

Stratosferik aerosol enjeksiyonu, büyük volkanik patlamaların ardından görülen geçici soğuma etkisini taklit etmeyi amaçlıyor. Bu yaklaşımda, sülfür dioksit benzeri gazlar ya da özel tasarlanmış parçacıklar, uçaklar veya balon sistemleriyle stratosfere taşınıp güneş ışığının bir kısmını yansıtarak küresel sıcaklığı düşürmeyi hedefliyor. Ancak kullanılan parçacıkların kimyasal tepkimeleri, ozon tabakası üzerindeki etkileri, asit yağmuru riski ve insan sağlığına olası sonuçları konusunda ciddi soru işaretleri var.

Bu alandaki ticari girişimler arasında, sülfür dioksit dolu balonlarla “cooling credit” satan Make Sunsets gibi küçük ama sembolik önemde şirketler, ve SAI için “daha güvenli” bir parçacık geliştirdiğini iddia eden, onlarca milyon dolar yatırım almış Stardust gibi ölçeği hızla büyüyen aktörler dikkat çekiyor. Make Sunsets’in Meksika ve ABD’de yaptığı küçük ölçekli salım denemeleri şimdiden kamu otoritelerinin tepkisini çekmiş durumda. Stardust ise patent başvuruları ve yatırım turu haberleriyle tartışmaları büyütüyor.

Denizel bulut aydınlatma ile güneş ışığını yansıtmayı hedefleyen solar jeomühendislik tekniği
Denizel bulut aydınlatma, güneş ışığını bulutlar üzerinden yansıtarak ısınmayı azaltmayı hedefleyen bir solar jeomühendislik tekniği.

Tüm bunlara rağmen, SRM üzerinde çalışan araştırmacılar bile, “sınırlı laboratuvar ve model deneylerinin” gerçek atmosferdeki tam karşılığını güvenle öngöremediklerini vurguluyor. Bir başka deyişle, ölçek büyüdükçe belirsizlik de büyüyor.

Güneş sadece ısı değil, yaşam döngüsünün taşıyıcısı

Solar jeomühendislik tartışmalarında sık yapılan hata, güneşi yalnızca “ısı kaynağı” olarak görmek. Oysa güneş ışığı, gezegen üzerindeki yaşamın zamanlamasını, yön duygusunu ve döngüsünü belirleyen temel sinyal. Arıların yön bulması, kuşların göç rotaları, bitkilerin fotosentez ritmi, plankton patlamaları, tarımsal üretimin takvimi ve hatta ekosistemlerin mevsimsel senkronizasyonu, doğrudan ve difüz güneş ışığının miktarına ve dağılımına bağlı.

Güneş ışığının ekosistem ve küresel iklim dengesi üzerindeki etkisi
Güneş ışığındaki değişimler, ekosistemler ve küresel iklim dengesi üzerinde zincirleme etkilere yol açabilir.

Stratosfere enjekte edilen parçacıklar ya da yansıtıcılığı artıran başka müdahaleler, sadece küresel ortalama sıcaklığı değiştirmez. Aynı zamanda bölgesel ışık dağılımını, bulut oluşumunu, yağış desenlerini ve ışığın spektral bileşimini etkiler. Bu da, arılar gibi hassas türlerin navigasyon sistemlerinden, tarla bitkilerinin verimine kadar uzanan geniş bir yelpazede öngörülemeyen sonuçlar doğurabilir. Küçük bir model hatası, sahada geri döndürülemeyecek bir ekolojik şoka dönüşebilir.

Yağmur yağdırma deneylerinden iklime müdahaleye: Kelebek etkisi sorusu

Bugün dahi, yalnızca bölgesel hava olaylarını etkilemeyi amaçlayan bulut tohumlama (cloud seeding) uygulamalarının gerçek etkisini tam olarak ölçmek zor. Gümüş iyodür veya tuz parçacıklarıyla yağışı bir miktar artırmayı hedefleyen programlar onlarca yıldır ABD, Orta Doğu ve Asya’nın çeşitli bölgelerinde deneniyor. Ama yapılan değerlendirmeler etkinin çoğu zaman sınırlı, istatistiksel olarak zor seçilebilir ve bağlama son derece bağımlı olduğunu gösteriyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü ve çeşitli ulusal raporlar, bulut tohumlamanın bile “ne kadar işe yaradığını ve yan etkilerinin ne olduğunu kesin olarak söylemenin zor” olduğuna dikkat çekiyor. Yani, atmosferdeki küçük bir bölge ve kısa zaman dilimi için yapılan müdahalelerde bile kelebek etkisini ayırmak kolay değil.

Bu durumda, bölgesel yağış artırım projelerinde bile bilimsel kesinlik sağlanamazken, çok daha büyük ölçekte ve onlarca yıl sürecek bir solar jeomühendislik programının sonuçlarını tam güvenle öngörebileceğimizi varsaymak gerçekçi değil. Küçük bir havza üzerinde bile etkisi zor ölçülen bir pratikten, tüm gezegenin enerji dengesine müdahale eden bir teknolojiye sıçramak, belirsizliği büyüten bir adımdır.

İklim dengeleri, Sahra–Amazon bağlantısı ve büyük okyanus akıntıları

Gezegen iklimi, birbirine bağlı bölgesel sistemlerden oluşan bir ağ gibi çalışır. Örneğin Sahra Çölü’nden kalkan mineral tozu, Atlantik’i aşarak Amazon Ormanı’na taşınır ve buradaki bitki örtüsüne her yıl on binlerce ton fosfor ve diğer besin maddelerini ulaştırır. Bu toz akışı, Amazon’un verimliliğini besleyen görünmez bir koridor işlevi görür.

Sahra’nın ışık, sıcaklık ya da yüzey özelliklerini büyük ölçekli müdahalelerle değiştirmek; örneğin devasa güneş tarlaları veya iklim mühendisliği projeleriyle çöl dinamiklerini dönüştürmek, bu toz-akış dengesini zayıflatabilir. Bu da, nominal olarak “çölü serinleten” ya da “bölgesel iklimi iyileştiren” bir projenin, binlerce kilometre ötede Amazon ekosistemi üzerinde beklenmedik baskılar oluşturmasına yol açabilir.

Benzer şekilde, Atlantik Meridyen Devrilme Sirkülasyonu (AMOC) ve Gulf Stream gibi büyük okyanus akıntıları, Avrupa’nın ılıman ikliminden tropikal yağış rejimlerine kadar geniş bir yelpazeyi belirler. Araştırmalar, AMOC’un zayıflamasının kuzey yarımkürede yağış miktarını düşürebileceğini, bazı bölgelerde ıslak gün sayısını artırırken güney Avrupa gibi bölgeleri kuraklaştırabileceğini ve tarihsel olarak ani iklim sıçramalarıyla bağlantılı olabileceğini gösteriyor.

AMOC ve Gulf Stream akıntı sistemleri ve küresel iklim dengesi üzerindeki riskler
AMOC ve Gulf Stream gibi büyük akıntı sistemleri, solar jeomühendislik müdahaleleriyle daha da kırılgan hale gelebilecek küresel iklim dengesi unsurları.

Bölgeler arası sıcaklık farklarını, yağış desenlerini ve buz-erime dengesini değiştiren SRM uygulamaları, bu büyük akıntı sistemleri üzerinde ek baskı yaratma potansiyeli taşır. Yani, “küresel ortalama sıcaklığı” düşürmek, gezegenin geri kalan tüm parametrelerinin de aynı anda iyileşeceği anlamına gelmez. Aksine bazı kritik eşiklerin daha hızlı zorlanması riskini beraberinde getirebilir.

Yapay serinlikten ani ısınma şokuna: “Termination shock” riski

SRM’in en çok üzerinde durulan ama kamuoyunda en az konuşulan riski, “termination shock” olarak adlandırılan ani ısınma şoku. Eğer insanlık, atmosferdeki sera gazı birikimini azaltmadan güneş ışığını kısarak geçici bir soğutma sağlarsa, gerçekte yalnızca ısınmayı maskelemiş olur. Bu maskeleme bir savaş, ekonomik kriz, siyasi kopuş, teknolojik arıza ya da şirket iflası gibi nedenlerle aniden sona ererse, birikmiş ısınma birkaç on yıl yerine 10 yıl gibi kısa bir sürede yüzeye vurabilir.

Böyle bir senaryoda, ekosistemlerin ve toplumların uyum kapasitesi ciddi şekilde aşılabilir. Tarım, su kaynakları, deniz ekosistemleri ve şehir altyapıları, bu hızdaki bir iklim değişikliğine ayak uyduramayabilir. SRM, bu açıdan, gelecek kuşaklara devredilen bir iklim borcu yaratır. Bugün sağlanan yapay serinliğin bedeli, yarın ödenmek zorunda kalınır.

Solar jeomühendislikten çıkışta oluşabilecek termination shock ve güneşi kısma teknolojilerinin yarattığı ilave riskler
Güneşi kısma teknolojileri, termination shock riski ve demokratik meşruiyet eksikliği nedeniyle küresel iklim adaleti açısından ciddi sorular yaratıyor.

“Rogue” aktör riski ve demokratik meşruiyet boşluğu

Solar jeomühendisliğin diğer büyük sorunu, giriş bariyerinin düşündüğümüzden daha düşük olması. Küresel ölçekte etkisi olabilecek deneysel uygulamalar için, teorik olarak, birkaç güçlü aktör yeterli olabilir. Bir devlet, bir milyarder, bir savunma programı veya ticari bir şirket. Bu ölçekte bir müdahaleyi açıkça yasaklayan, denetleyen ve yaptırıma bağlayan bağlayıcı bir küresel hukuk çerçevesi henüz yok.

Bu durum, gezegenin iklimini etkileyebilecek bir teknolojinin, tüm insanlığın rızası ve katılımı olmadan devreye alınabilmesi ihtimalini doğuruyor. Karar mekanizması ne kadar daralırsa, iklim üzerindeki etki o kadar antidemokratik hale gelir. İklim krizinden en çok zarar görecek kırılgan toplumların sesinin en az çıktığı bir ortamda, gezegen ölçekli kararların birkaç teknoloji merkezi etrafında şekillenmesi ciddi bir adalet sorunu yaratır.

Teknokrasi körlüğü ve yarı tanrı yanılgısı

SRM’e en hevesli yaklaşan kesimlerden bazıları, dünyayı büyük bir mühendislik problemi olarak gören teknokrat zihniyete sahip. Bu bakış açısı, “yeterince veri, yeterince işlem gücü ve doğru denklemle her sorun çözülür” varsayımına dayanıyor. Oysa gezegenimiz yalnızca fiziksel değişkenlerden oluşan bir makine değil; biyolojik, kültürel ve jeopolitik katmanları olan bir yaşam ağı.

Firecarrier bakışı açısından asıl tehlike, insanın kendini yarı tanrı gibi konumlandırıp, yaratmadığı bir sistemi sanki elinde tüm planları varmış gibi kurcalamaya kalkması. Gerçek bilgelik, sistemi tam anlamadığını kabul etmekten geçer; kibir ise bu sınıra saygı duymamaktan. Biz güneşle oynamayı, küçük bir çocuğun parmağını prizde denemek istemesine benzetiyoruz. Merak, fiziksel gerçekliğin sınırlarıyla çarpıştığında, sonuç çoğu zaman öğretici değil, yıkıcı olur.

Daha güvenli deney alanı arayışı ve gerçek çözümün yeri

Bilim dünyasında, eğer SRM benzeri teknolojiler mutlaka test edilecekse, bunun Dünya atmosferi dışında, örneğin Ay yüzeyi veya Mars atmosferi gibi daha kontrol edilebilir ortamlarda yapılması gerektiğini savunan güçlü bir yaklaşım var. Bu bile tartışmalı, çünkü etik açıdan “başka bir gök cismini laboratuvar olarak kullanmak” soruları beraberinde getiriyor. Ancak bu tartışma bile, gezegenimizin atmosferine doğrudan müdahale etmenin ne kadar ağır bir sorumluluk olduğunu gösteriyor.

Asıl çözüm ise ortada: Emisyonları hızla azaltmak, enerji sistemini karbonsuzlaştırmak, doğa temelli çözümleri ölçeklendirmek, talep tarafında dönüşüm yaratmak ve adil bir geçişi güvence altına almak. SRM, en iyi ihtimalle geçici ve yüksek riskli bir ağrı kesici. Hastalığın kendisi olan fosil yakıt bağımlılığını tedavi etmez.

Solar jeomühendislik yerine güneşi değil emisyonu kısmamız gerektiğini vurgulayan görsel
Yeşil Haber, solar jeomühendislik yerine fosil yakıt bağımlılığını azaltan adil iklim politikalarını ve küresel yönetişim çerçevesini savunuyor.

Yeşil Haber’in pozisyonu: Güneşi değil, emisyonu kısmamız gerekiyor

Yeşil Haber olarak, solar jeomühendislik alanındaki akademik araştırmanın açık, şeffaf ve kamusal denetime açık olmasının önemli olduğuna inanıyoruz. Ancak bu alandaki ticari girişimlerin, düzenleyici çerçeve oluşmadan ve küresel yönetişim mekanizmaları netleşmeden hızla ilerlemesini son derece riskli buluyoruz. Gezegen ölçekli bir teknolojinin kaderi, pazar dinamiklerine ve kısa vadeli ticari çıkarlara bırakılamaz.

Bu nedenle üç temel ilkenin altını çiziyoruz. Birincisi, emisyon azaltımı ve adil iklim politikaları, iklim krizinin gerçek ve kalıcı çözümüdür. Güneşi kısmak değil, fosil yakıt bağımlılığını hızlıca azaltmak zorundayız. İkincisi, SRM benzeri teknolojiler için bağlayıcı ve küresel bir yönetişim çerçevesi oluşturulmadan hiçbir uygulama meşru kabul edilmemelidir. Üçüncüsü, bu tartışma yalnızca uzman odalarında değil, kamuoyunun bilgisi ve katılımıyla yürütülmelidir.

İnsanlık, yaratmadığı bir sistemi tam olarak anlamadan değiştirmeye kalktığında, bilgelikten değil kibirden hareket etmiş olur. Güneşi kısma fikri bu nedenle tehlikeli. Bizce asıl sorumluluk, bu gezegeni soğutmak için gökyüzünü değil, alışkanlıklarımızı ve enerji sistemimizi dönüştürmek.

Kilit kaynaklar ve referanslar

İlgili haberler


Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz