Bazıları kahvaltıda düşünür, bazıları sadece doyar. Farkı sistem değil, zihindir.
Bu yazı Yeşil Haber editoryal görüşünü değil, yazar Baha Ata’nın kişisel düşüncelerini yansıtır.
Sabahın erken saati. Tan’la telefonda konuşuyorum. O an elimde kahve, önümde ekran; Pulse’a bakmamışım, zihnimde başka bir ritim dönüyor. Dışarıda insanlar sabah telaşında. O an fark ediyorum. Aslında toplum ikiye ayrılıyor. Pohça yiyenler ve düşünenler.
“Pohça yiyenler” sadece karın doyurmaz. Bir kültürün, bir zihinsel modelin temsilcileridir. Pohça bir metafordur. Amerika’da sabah kahvesi zincirleri önünde uzanan kuyruklar neyse, Türkiye’de giderek aynı ritüele dönüşüyor. Konforun, hazır olanın ve tanıdık tekrarın sembolü. Çağlar boyu düzeni sürdürenlerdir. Hazır önlerine gelen bilgiyi doğru, yiyecekleri sağlıklı, düşünceleri gelişkin sanırlar. Liyakat, emir–komuta zincirinde benzerlerinin yaptıklarını yapıp farklı sonuçlara ulaşmaya çalışmaktır. Rahatlıkla beslenir, sorgulamaz, tekrarın güveninde yaşar. Oysa sistem değişiyor; dünya döngüyle işliyor, geri bildirimlerle şekilleniyor. Lineer düşünen zihin bu karmaşık orkestrada tek notayı basmaya devam ediyor.
Lineer zihin nedir?
Lineer zihin, neden–sonuç ilişkisini düz bir hat olarak görür. Sorun–çözüm–sonuç zinciri onun kutsalıdır. Oysa doğa, piyasa, toplum — hiçbirisi düz çizgide yürümez. Her biri döngülerden, gecikmelerden, dengeleyici ve güçlendirici geri bildirimlerden oluşur.
Lineer zihin bu karmaşayı “kontrolsüzlük” olarak görür; sistemsel zihin ise orada hayatın kendisini tanır. Çünkü yaşam düz değildir — kıvrımlı, esneyen, bazen kendi kuyruğunu ısırandır.
Farklı olduklarını sanmak için etiketler yaratırlar. Sosyalist, kapitalist, Galatasaraylı, Fenerbahçeli… Birbirlerinde gördükleri, ortada olamayan ama değişim yaratmayan farklılıklardır. Bu farklılıklarla değer zincirleri kurar, liyakat kavramının içini boşaltırlar. Ortada hiçbir çözüm üretmeyen, zamanın kendini tekrar ettiği bir yapı kalır. Ve herkes bundan şikayet eder.
Sistem, zihinleri ayıklar
Doğa bunu milyonlarca yıldır yapıyor. Ekonomiler, şirketler, toplumlar da aynı şekilde. Adaptasyon kabiliyeti olmayanlar, esneklikten korkanlar yok olur. Bugün şirketlerin, politikaların, hatta bireylerin ayakta kalması lineer olmaktan değil; geri beslemeye açık olmaktan geçiyor.
İklim değişikliği, yapay zeka, sosyal medya algoritmaları — bunların hepsi, sistemlerin birbirine değdiği ve geri teptiği alanlar. Lineer bir bakış bu karmaşayı “kriz” olarak görür; sistemsel bakış “öğrenme fırsatı” olarak.
Canlı sistem olarak OS
Bugün yazılımda “operating system” (OS) dediğimiz şey, aslında bir organizmanın sinir sistemi gibi işlev görüyor. Her yeni cihaz, her yeni bağlantı bu sisteme entegre olurken, kendisi de o ekosistemin parçası haline geliyor.
Ama biz hâlâ yazılımları, yapay zekayı veya ekonomiyi makine gibi düşünüyoruz. Oysa geleceğin işletim sistemleri canlı olacak: kendi dengesini koruyan, kendi hücrelerini yenileyen yapılar. Yapay zeka yasaları, robot etikaları… henüz çocukluk çağında. Bizimle oynayacaklar, bizden öğrenecekler — tıpkı organizmaların doğada birbirinden öğrendiği gibi.
Pohça yiyenler nerede?
“Pohça yiyenler” aslında sadece sabah köşe başındaki pohçacıda ya da pastanede değiller. Onlar toplantılarda, ekran başında, raporlarda da yaşar. Karmaşayı reddederler. “Bana net bir çözüm söyle” derler. Oysa sistem net değildir. Sistem, alışık olmadıkları ve rahatsızlık duydukları kadar hareketlidir.
Bir pohçanın yuvarlak formu bile döngüyü temsil eder; ama zihin düz bakmayı tercih eder. Sistemi anlamak için o pohçayı kesmek, katmanlarına bakmak gerekir. Ama çoğu insan ısırır geçer.
Yeni döngü: Bilinmeyenin ellerinde
2008 küresel kriziyle sarsılan finans dünyası, BlackRock’un Aladdin sistemini merkeze alarak algoritmik risk yönetiminin temellerini attı. 2012, bu açıdan bir milattı. Aladdin gibi platformlar artık sadece destek değil, finansal karar süreçlerinin belirleyicisi haline geldi. Palantir (2003) ve OpenAI (2015) gibi şirketlerle birlikte yapay zeka, veri işleme ve tahminleme artık ekonominin sinir sistemine dönüştü.
Bu kırılmayı izleyen yıllarda kuantum işlemciler ticari düzeyde görünür oldu (2011 sonrası). Artık döngüler kısalıyor; tıpkı Maya takviminde söylendiği gibi. Endüstri devriminden bu yana otomasyon, telekomünikasyon, bilgisayar devrimleri ardı ardına geldi. Fakat şimdi son dokunuşun içindeyiz. Bu çağ bir Rönesans mı olacak, yoksa yeni büyük savaşların eşiği mi? Henüz bilmiyoruz. Belki de ikisi birden. 2012 bir dönemin arifesiydi. Bugün tüm birimler ve tüm insanlar, zaman–para denkleminin kontrolünü bilmediklerimizin ellerine bırakıyor.
Son: Ateşle yoğrulanlar
Bazı zihinler ısıtılmış hamurla doyar, bazıları ise ateşle yoğrulur. Birincisi günü geçirir, ikincisi sistemi değiştirir. Yapay zeka, ekonomi, doğa… hepsi aynı şeyi söylüyor. Dünya artık lineer değil. Ve bu yeni dünyada, düşünenler için sabahın pohça kokusu bile farklıdır. Çünkü onlar o kokuda sistemin ısısını duyar.
Düzen artık değişiyor. Artık hiçbir düzen kendi içinde güvenli değil. Üniversite diploması, sabit maaş, “iyi kurum” unvanı… bunlar geçmiş döngünün sembolleriydi. Yeni çağ, dengeyi değil akışı ödüllendiriyor. Risk artık istisna değil, temel dinamik. Her alan, her sektör, her birey aynı soruyla karşı karşıya: “Sistemin parçası olarak mı kalacaksın, yoksa ateşin içinde mi şekilleneceksin?”
— Baha Ata
Aykırı Düşünceler
Not: Bu yazı Yeşil Haber editoryal görüşünü değil, yazar Baha Ata’nın kişisel düşüncelerini yansıtır.
İlgili haberler
- BlackRock 40 milyar $ veri merkezi yatırımı: 5 GW kapasite hedefi
- GPT-5 lansmanı: Sürdürülebilirlik sınavı ve yeni altyapı
- Yapay zekânın karbon ayak izi: Derin bakış ve çıkış yolları
- Evrenin Kumaşına Dokunmak: CERN, yapay zeka ve görünürlük anı (Aykırı Düşünceler)
- Yapay zeka veri merkezlerinin ısınma sorunu çözülüyor: Sıvı soğutma ve verimlilik




















