Türkiye’nin Temmuz 2025’te çıkardığı İklim Kanunu ve yaklaşan ulusal Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve yeni sürdürülebilirlik raporlama standartları (TSRS/CSRD) ile birleşerek Türk şirketleri için yeni bir dönem başlatıyor.
Türkiye’nin yeni iklim kanunu ve ulusal emisyon ticaret sistemi takvimi
Türkiye, Temmuz 2025’te ilk İklim Kanunu’nu (7552 sayılı Kanun) yürürlüğe koyarak 2053 net-sıfır hedefi doğrultusunda ulusal bir Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulması için yasal zemini oluşturdu. Bu yasa ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı başkanlığında bir Karbon Piyasası Kurulu ve İklim Değişikliği Başkanlığı gibi kurumsal yapılar tesis edildi. Ulusal tahsisat planlarını onaylama, ücretsiz hak dağıtımı ve dengeleme mekanizmaları gibi kritik kararlar bu kurulca yönetilecek. Halihazırda büyük tesisler için mevcut olan izleme, raporlama ve doğrulama (MRV) altyapısı, ETS’nin belkemiğini oluşturacak.
Yeni iklim kanunu, şirketlerin yıllık doğrulanmış emisyonları kadar karbon izni teslim etmesini şart koşuyor. Yükümlülüğünü yerine getiremeyenlere, eksik her birim için piyasa karbon fiyatının iki katı idari para cezası uygulanacak. Kanuna göre, uygulama öncesinde bir pilot ETS fazı öngörülüyor ve bu geçiş döneminde uyum kolaylığı için cezalarda %80 indirim yapılacak. 2026 yılı, ilk pilot uygulamanın başlayacağı hedef yıl olarak belirlendi. Kapsama giren işletmelerin, kanun yürürlüğe girdikten sonraki üç yıl içinde sera gazı emisyon izni alması gerekirken, tüm ikincil mevzuatın 2027 sonuna dek tamamlanması planlanıyor.
Firecarrier yorumu: Pilot dönem yalnızca “yaptırım indirimi” olarak görülmemeli; aslında bu dönem şirketlerin karbon muhasebe kaslarını güçlendirme fırsatı. Bu 80% indirimli faz, veri toplama altyapısını kurmak, departmanlar arası sorumlulukları netleştirmek ve yönetim kurullarını sürece entegre etmek için altın değerinde bir öğrenme alanı. ETS’ye hazırlık yalnızca cezadan kaçınmak değil, aynı zamanda gelecekteki karbon maliyetlerini şirket stratejisine entegre etmektir.
AB’nin sınırda karbon düzenlemesi (CBAM) ve 2026 kalıcı fazı
AB’nin Karbon Sınırda Uyarlama Mekanizması (CBAM), 1 Ocak 2026 itibarıyla kalıcı faza geçiyor. Bu tarihten itibaren çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen gibi karbon yoğun ürünleri AB’ye ithal eden firmalar, ithalattaki emisyonları karşılığında CBAM sertifikaları satın alarak teslim etmekle yükümlü olacaklar. Sertifika fiyatları, AB ETS karbon izinlerinin haftalık ortalama fiyatına göre belirlenecek. Menşe ülkede ödenen karbon ücretleri, eşdeğer miktarda AB’de ödenecek tutardan düşülebilecek.
CBAM’ın geçiş döneminde (2023–2025) ithalatçılar yalnızca çeyrek bazlı raporlama yapıyordu. Ancak 2026’dan itibaren doğrulanmış gerçek emisyon verilerinin kullanımı zorunlu hale gelecek. Varsayılan değerlerle beyan imkânı ortadan kalkacak ve uyumsuzluk durumunda yüksek cezalar gündeme gelecek. Bu durum, tedarik zincirinin her halkasından veri toplanmasını ve doğrulama süreçlerinin sıkılaştırılmasını zorunlu kılıyor.
Mayıs 2025’te yapılan düzenleme ile yıllık 50 tonun altında CBAM ürünü ithal eden şirketler muaf tutuldu. Bu eşik, ithalatçıların yaklaşık %90’ını idari yükten kurtarırken, CBAM kapsamındaki emisyonların %99’undan fazlası yine denetim altında kalmaya devam ediyor. AB, ayrıca 2025 sonunda yapacağı gözden geçirmeyle CBAM kapsamını 2030’a kadar kademeli olarak genişletmeyi planlıyor. Bu, çelik gibi temel girdilerle üretilmiş nihai ürünlerin de sisteme dahil edilmesi ihtimalini gündeme getiriyor.
Firecarrier yorumu: CBAM yalnızca bir vergi ya da maliyet unsuru değil, şirketlerin tedarik zincirini şeffaflaştırma testi. 2026’dan sonra, emisyon verisini doğru toplayamayan ya da doğrulayamayan ihracatçı şirketler, fiyat rekabetinde geri düşecek. Erken davranan ve ürün bazında emisyon şeffaflığını sağlayan şirketler ise sadece uyum sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Avrupa’daki alıcıları için tercih edilen tedarikçi olacak. Burada kritik olan, CBAM’ı “zorunlu maliyet” değil, rekabet avantajı yaratacak bir veri yönetim oyunu olarak görmek.
Raporlama baskısı: TSRS, CSRD ve tedarik zinciri gerçeği
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), 2024 itibarıyla büyük şirketler için zorunlu hale geldi. İlk aşamada bankalar, BİST’te işlem gören şirketler ve belirli eşikleri aşan (≥250 çalışan, ≥₺1 milyar ciro veya ≥₺500 milyon aktif büyüklük) firmalar kapsamda. Bu şirketler 2024 performanslarını içeren ilk sürdürülebilirlik raporlarını 2025 yılında yayımlayacak. İlk raporlama döneminde Kapsam 3 (tedarik zinciri) emisyonları ve önceki yıl karşılaştırmaları zorunlu değil; bu alanlarda iki yıla kadar geçiş süresi tanındı.
AB’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ise daha ileri gidiyor. Son iki yılda AB içinde konsolide cirosu €150 milyon üzeri olan ve AB’de büyük iştiraki bulunan Türk şirketleri, 2028 itibarıyla doğrudan CSRD kapsamına girecek ve AB’ye rapor sunmak zorunda kalacak. Ayrıca CSRD kapsamındaki Avrupalı şirketler, tedarik zincirlerindeki tüm firmalardan çevresel ve sosyal verileri talep etmekle yükümlü. Bu da Türk ihracatçıları için fiilen bir baskı yaratıyor: Yasal zorunluluk olmasa bile, müşterilerden veri taleplerine yanıt veremezlerse pazarda kayıp yaşayacaklar.
Firecarrier yorumu: TSRS’nin ilk yıllardaki esneklikleri (Kapsam 3’ün ertelenmesi, karşılaştırmalı verinin zorunlu olmaması) aslında şirketlere bir nefes aralığı sunuyor. Ancak bu aralık, “bekleyelim” dönemi değil, tam tersine tedarik zinciri veri sistemlerini kurma fırsatı. CSRD’nin “çifte önemlilik” ilkesi (şirketin sadece riskleri değil, çevreye/topluma etkileri de raporlanmalı) Türkiye’de iş kültürü için devrim niteliğinde. Yöneticiler için bu raporlar yalnızca uyum aracı değil, aynı zamanda stratejik yönetim aracı haline gelecek. Erken harekete geçen şirketler, tedarikçileriyle veri paylaşım mekanizmalarını kurarak hem uyum sürecini kolaylaştıracak hem de Avrupa’daki müşterileri nezdinde güvenilirlik kazanacak.
Veri temelli uyum için ISO 50001 ve dijitalleşme
Yeni dönem, şirketleri veri temelli bir uyum stratejisine zorluyor. ETS ve CBAM gibi karbon fiyatlandırma mekanizmaları da, TSRS/CSRD gibi raporlama standartları da yalnızca doğru ve doğrulanabilir veriler üzerine inşa ediliyor. Bu nedenle şirketler için enerji ve karbon verilerinin uçtan uca yönetilebilmesi kritik hale geliyor.
ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi, bu sürecin en güçlü çerçevelerinden biri. Türkiye’de yasal olarak zorunlu olmasa da, Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında yıllık enerji tüketimi 1000 TEP (ton eşdeğer petrol) üzerinde olan sanayi tesisleri ve büyük binalar için fiilen zorunluluk haline geldi. Ağustos 2024 itibarıyla başlayan denetimlerde şirketlerden ISO 50001 sertifikası veya standarda uygun dokümantasyon, enerji etütleri ve ENVER portalına düzenli bildirim gibi kanıtlar talep edilmeye başlandı. Uyumsuzluk durumunda 900 bin TL’ye varan idari cezalar gündeme geliyor.
ISO 50001, yalnızca enerji verimliliği sağlamak için değil, ETS ve CBAM kapsamında gerekli olan karbon emisyon verisinin altyapısını kurmak için de kritik bir rol oynuyor. Enerji tüketiminin doğru ve sürekli izlenmesi, hem ulusal ETS’de yıllık emisyon izni teslimini hem de AB’ye ihracatta CBAM sertifikası hesaplamalarını güvenilir hale getiriyor.
Firecarrier yorumu: ISO 50001’i yalnızca bir uyum aracı olarak görmek dar bir yaklaşım olur. Bu standart aslında şirketin enerji ve karbon veri omurgasını kurar, yani “enerji verisi = karbon verisi.” Burada esas olan yalnızca denetimden geçmek değil; şirket içinde bir kurumsal hafıza ve otomasyon kültürü yaratmak. Sayaçlardan ERP sistemlerine, fabrika operasyonlarından tedarikçi verilerine kadar tüm bilgi akışının tek bir platformda toplanması, hem hataları azaltır hem de şirketi gelecekteki ETS/CBAM yükümlülüklerine karşı dirençli kılar. Bu yüzden ISO 50001’i bir maliyet değil, şirketin dijitalleşme yol haritasının en kritik yatırımı olarak görmek gerekir.
İşletmeler için dijital iklim çözümleri kontrol listesi
ETS, CBAM ve TSRS/CSRD gibi düzenlemeler, şirketlerin dijital iklim çözümlerine olan ihtiyacını hiç olmadığı kadar artırıyor. Bugün birçok yazılım ve platform piyasada olsa da, ideal bir çözümün sahip olması gereken temel özellikler şu başlıklarda özetlenebilir:
- Veri Toplama ve Entegrasyon: Yakıt, elektrik, üretim, lojistik gibi faaliyet verilerini tek bir havuzda toplayabilmeli. ERP sistemleri, IoT sensörleri ve sayaçlarla API entegrasyonunu desteklemeli ki veri akışı otomatik ve güvenilir olsun.
- Emisyon Hesaplama Motoru: Güncel emisyon faktörleriyle (IPCC, DEFRA vb.) Kapsam 1, 2 ve 3 karbon ayakizi hesaplamalarını yapabilmeli. Özellikle tedarik zinciri (Kapsam 3) emisyonlarını uluslararası standartlara göre hesaplayabilmeli.
- CBAM Modülü: AB’ye ihraç edilen ürünlerin gömülü emisyonlarını ürün bazında raporlayabilmeli, gerekli durumlarda CBAM sertifika maliyetlerini öngörebilmeli.
- ETS Simülasyonu ve Karbon Finans: Ulusal ETS kapsamında tahsis edilen izinleri, gelecekteki açığı ve karbon maliyetini simüle edebilmeli. Karbon fiyat senaryolarına dayalı bütçe planlaması yapabilmeli.
- Uyumluluk Raporlama: Türkiye’de TSRS, AB’de CSRD/ESRS çerçevesine uygun raporlama çıktıları üretebilmeli. Bu çıktılar GRI ve diğer uluslararası raporlama formatlarına kolayca dönüştürülebilmeli.
- ISO 50001 Desteği: Enerji performans göstergelerini (EnPI) izleyebilmeli, enerji verimliliği iyileştirmelerini kayıt altına alabilmeli ve raporlayabilmeli.
- Denetim İzi: Her verinin kaynağını, girildiği tarihi ve sorumlusunu kayıt altına almalı. Böylece hem iç denetimler hem de üçüncü taraf doğrulamalar kolaylaşmalı.
- Tedarikçi Portalı: Tedarik zincirinden sürdürülebilirlik ve emisyon verilerini toplamak için kullanıcı dostu bir arayüz sunmalı. Böylece CSRD ve CSDDD kapsamındaki tedarik zinciri taleplerine yanıt verilebilir.
Firecarrier yorumu: Bu kontrol listesi yalnızca yasal uyum için değil, şirketlerin kurumsal hafıza ve otomasyon kapasitesini artırmak için de kritik. Çünkü gelecekteki düzenlemeler yalnızca rapor talep etmeyecek; şirketlerin nasıl veri yönettiğini, nasıl doğrulama yaptığını ve hangi süreçlerle bunu güvence altına aldığını da sorgulayacak. Bugün kurulan dijital altyapı, yarının rekabet gücü için en stratejik yatırım haline geliyor.
Sektörlere göre öncelikli yol haritaları
Demir-çelik, çimento, alüminyum (CBAM çekirdek sektörleri)
Bu sektörler, hem Türkiye’nin ETS kapsamına ilk girecek alanları hem de AB’nin CBAM mekanizmasının odak noktaları. 2026’dan itibaren AB’ye yapılan her sevkiyat için doğrulanmış ürün bazlı emisyon değerlerini alıcıya sunabilmek rekabet şartı olacak. Kısa vadede (90 gün) şirketler veri yönetim sistemlerini kurmalı, karbon muhasebesi eğitimleri almalı. Orta vadede (180 gün) proses iyileştirmelerine ve enerji verimliliği yatırımlarına yönelmeli. Uzun vadede (12 ay+) yeşil hidrojen, alternatif yakıtlar ve karbon yakalama teknolojileri gibi dönüşümsel adımlara hazırlık yapılmalı.
Firecarrier yorumu: Bu sektörlerde ETS ve CBAM yalnızca “uyum” değil, stratejik yatırım yönlendirmesi anlamına geliyor. Karbon yoğun üretime devam etmek, gelecekte pazar kaybı demek. Bugünden hazırlanan şirketler, yalnızca uyumu sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Avrupa’nın “yeşil tedarik zincirine” dahil olarak tercih edilen oyuncular olacak.
Enerji-yoğun imalat (kimya, cam, kağıt)
Kimya, cam ve kağıt gibi enerji-yoğun sektörler doğrudan CBAM’ın ilk fazında olmasa da ETS kapsamına girecek. Bu sektörler için en kritik adım, ISO 50001 tabanlı enerji yönetimi kurmak ve hızlı verimlilik kazanımları elde etmektir (atık ısı geri kazanımı, proses optimizasyonu). Ayrıca yaşam döngüsü analizi (LCA) kültürünü benimsemek, gelecekte ürün bazlı karbon etiketlemesine hazırlık sağlayacaktır. Tedarikçilerle diyaloğun erkenden başlaması, zincir genelinde emisyon azaltımını kolaylaştırır.
Firecarrier yorumu: Bu sektörler için en büyük risk, “dolaylı CBAM etkisi.” Nihai ürünleri AB’ye giden zincirlerde, kendi emisyonları doğrudan hesaba katılacak. Bu yüzden üretim sahası dışında da düşünmek gerekiyor: elektrik tedarikinin kaynağı, hammadde sağlayıcılarının karbon ayakizi gibi unsurlar, şirketin rekabet gücünü doğrudan etkileyecek.
Perakende ve lojistik (Kapsam 3 odağında)
Perakende ve lojistik şirketleri doğrudan karbon yoğun olmasa da, Kapsam 3 emisyonları nedeniyle büyük baskı altında. Lojistik firmaları için filo dönüşümü (elektrikli veya alternatif yakıtlı araçlar) ve rota optimizasyonu öncelikli. Perakendeciler için ise tedarik zincirinden veri toplamak, ürün karbon beyanı (etiketleme) ve yeşil ambalaj çözümleri kritik hale geliyor. CSRD’nin tedarik zinciri baskısı, bu sektörleri doğrudan etkiliyor.
Firecarrier yorumu: Buradaki dönüşüm, “müşteri talebi” ile “regülasyon baskısı”nın birleşim noktası. Özellikle AB merkezli markalar, Türk perakende ve lojistik oyuncularından düşük karbonlu tedarik zinciri performansı talep edecek. Bu sektörlerde hazırlık yapmak yalnızca uyumu değil, marka değerini korumayı da garanti altına alır.
Zaman çizelgesi ve risk yönetimi
Öncelikli eylem planı
- İlk 90 Günde: Şirket içinde bir iklim uyum ekibi kurun. Mevcut durum analizi yapın: karbon envanteri, enerji tüketimi, veri boşlukları ve risk alanlarını belirleyin. Kritik riskleri üst yönetime sunun. Bu dönem, sadece yükümlülükleri öğrenme değil, kurum kültürüne “iklim muhasebesi”ni yerleştirme sürecidir.
- 180. Güne Kadar: En az bir dijital çözüm veya veri toplama sistemini pilot olarak başlatın. Çalışanlara ETS, CBAM ve sürdürülebilirlik raporlaması üzerine eğitimler verin. İç prosedürleri güncelleyerek hangi verinin kim tarafından toplanacağı ve doğrulanacağına dair kuralları netleştirin.
- 12 Ay İçinde: Uyum süreçlerini kurumsallaştırın. TSRS kapsamındaysanız ilk raporunuzu hazırlayın; kapsam dışındaysanız gönüllü bir raporla şeffaflık pratiğini başlatın. ETS ve CBAM maliyetlerini içeren bir finansal plan hazırlayın. Risk matrisinizi çıkarın ve önceliklendirin.
Önemli kilometre taşları
- 2025 Sonu: AB CBAM geçiş dönemi tamamlanıyor. Türk şirketleri için ücretsiz öğrenme süreci bitiyor; 2026’dan itibaren doğrulanmış emisyon verisi şart. Aynı zamanda TSRS kapsamındaki ilk raporlar yayımlanacak.
- 2026 Başlangıcı: AB CBAM kalıcı faza geçiyor. Türk ihracatçıları için fiilen karbon maliyeti devreye giriyor. Türkiye ETS’si pilot uygulamaya başlıyor; şirketler ilk kez karbon izni teslimi ve denetim deneyimleyecek.
- 2027: CBAM kapsamında 2026 yılı emisyonları için ilk sertifika teslimleri yapılacak. Türkiye’de ETS’nin tam operasyonel hale gelmesi ve kapsam genişlemesi bekleniyor.
- 2028: AB dışı büyük şirketler için CSRD raporlama yükümlülüğü başlıyor. Türk şirketleri, AB’deki iştirakleri veya müşterileri aracılığıyla doğrudan baskı altında olacak.
- 2030: AB’nin 2030 iklim hedefleri. Düşük karbonlu üretim küresel ticarette norm haline gelecek. Yüksek karbon yoğunluğuna sahip üretim yapan firmalar rekabet avantajını kaybedecek.
Firecarrier yorumu
Bu takvim yalnızca düzenleyici yükümlülükleri değil, aynı zamanda bir rekabetçilik sıralamasını temsil ediyor. Her yıl, uyumda geç kalan şirketler maliyet öderken, erken davrananlar piyasa payı kazanacak. Risk matrisindeki her tehdit aslında bir fırsata dönüştürülebilir: karbon maliyeti riski → enerji verimliliği yatırımı; raporlama baskısı → finansmana erişim kolaylığı; tedarik zinciri baskısı → küresel markalar için tercih edilen tedarikçi olma. Firecarrier perspektifiyle bakıldığında, bu dönem yalnızca uyum değil, kurumsal dönüşümün hızlandırıcısıdır.
Uyum maliyetinden rekabet avantajına: Yeni iklim ekonomisinde yol haritası
Önümüzdeki dönemde “iş yapma maliyeti” tanımı kökten değişiyor. Karbon vergileri, sürdürülebilirlik raporlamaları ve enerji verimliliği yatırımları başlangıçta yalnızca birer uyum maliyeti gibi görünebilir. Ancak orta ve uzun vadede, bu yükümlülükleri stratejik olarak benimseyen şirketler rakiplerine göre avantaj elde edecek. Bu uyum, şirketler için yalnızca bir regülasyon baskısı değil, aynı zamanda bir rekabet stratejisi haline geliyor.
- İhracat Sürekliliği: AB pazarına erişimin devamı için CBAM ve CSRD uyumu kritik. Emisyon verisini doğru raporlayan ve şeffaflık sağlayan firmalar, pazar payını koruyacak ve yeni iş fırsatlarına erişebilecek.
- Finansmana Erişim: Küresel yatırımcılar ve bankalar giderek ESG performansına göre kredi ve yatırım kararı alıyor. Uyum maliyetine yatırım yapan şirketler, düşük maliyetli sermayeye daha kolay erişecek.
- Tedarikçi Tercih Edilme: Çok uluslu markalar tedarik zincirlerini karbon kriterlerine göre yeniden şekillendiriyor. Karbon yoğunluğu düşük olan, raporlama kültürünü oturtmuş Türk şirketleri tercih edilen tedarikçi olacak.
Firecarrier yorumu: Uyum maliyeti bir “zorunlu gider” değil, geleceğe yatırım. Her regülasyon, aslında şirketin yeniden yapılanması için bir fırsat penceresi açıyor. Karbon fiyatı riskini gören şirket, enerji verimliliği yatırımıyla hem maliyetini azaltıyor hem de gelecekteki karbon piyasasında esneklik kazanıyor. Raporlama baskısını gören şirket, bunu bir yönetim aracı haline getirerek finansmana daha kolay ulaşıyor. Firecarrier yaklaşımıyla bakıldığında, iklim uyumu yalnızca cezadan kaçış değil; şirketi daha dayanıklı, saygın ve rekabetçi kılan bir dönüşüm ivmesidir.
Sonuç olarak, iklim kurallarına uyum maliyet değil, yeni ekonominin giriş biletidir. Bugünden bu dönüşümün disiplinlerini benimseyen şirketler, yarının düşük karbonlu ekonomisinde güçlü oyuncular olarak öne çıkacaklardır.
Şirketler için yol haritası
Türkiye’nin İklim Kanunu ve ETS hazırlıkları, AB’nin CBAM uygulaması ve TSRS/CSRD raporlama standartları, önümüzdeki beş yılda tüm sektörler için yeni bir oyun sahası oluşturuyor. Başarılı olacak şirketler, bu süreci yalnızca “uyum” olarak değil, rekabet avantajına dönüşen bir dönüşüm olarak görecek. Yol haritası net:
- Kısa vadede: Karbon ve enerji verilerini toparlayın, ETS/CBAM için veri doğrulama süreçlerini kurun.
- Orta vadede: ISO 50001 tabanlı enerji yönetimini devreye alın, dijital çözümlerle raporlama ve tedarik zinciri entegrasyonunu sağlayın.
- Uzun vadede: Yeşil teknolojilere yatırım yapın, sürdürülebilirlik performansınızı finansmana erişim ve pazar avantajı için kullanın.
Firecarrier yorumu: İklim regülasyonları, iş dünyası için artık “gelecek” değil, bugün. Şirketler bu disiplinleri bugünden benimseyerek hem cezaları ve maliyetleri önleyecek, hem de düşük karbonlu ekonominin güçlü oyuncuları arasına girecek.
Okuyucuya Soru
Sizce Türkiye’de ETS, CBAM ve TSRS gibi düzenlemeler şirketler için daha çok bir maliyet yükümlülüğü mü yoksa yeni fırsatlar için bir dönüm noktası mı? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın.
İlgili haberler
- Türkiye’nin 2025 İklim Politikaları ve Yeşil Dönüşüm Hedefleri
- Türkiye Karbon Kredisi Piyasasında Yükseliş Küresel Durgunluktan Büyümeye Geçiş
- Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi için Kıyas Değerleri Danışmanlığı Alacak