ABDli şirketin madencilik planı nesli tehlike altındak sperm balinası ve yunusların yaşadığı Pasifik’teki hassas ekosistemleri tehdit ediyor

Yeni araştırma, ABD merkezli bir şirketin Pasifik’te madencilik yapmayı planladığı alanlarda, nesli tehlike altında olan sperm balinası ve yunus türlerinin yaşadığını ortaya koydu. Derin deniz madenciliği, bu canlıların hassas yaşam alanlarını tehdit ediyor.

İngiltere’den University of Exeter ile Greenpeace Araştırma Laboratuvarları tarafından yürütülen 13 günlük bilimsel keşif görevi, Pasifik Okyanusu’ndaki Clarion-Clipperton Çukuru’nda sperm balinası, Risso yunusu ve adi yunus gibi türlerin yaşadığını ortaya koydu. Bu türlerden sperm balinası, Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN – International Union for Conservation of Nature) tarafından “hassas” kategorisinde sınıflandırılıyor. Araştırma kapsamında hidrofonlar aracılığıyla yapılan 74 farklı akustik tespit, bölgede zengin bir deniz memelisi popülasyonu bulunduğunu doğruladı.

Söz konusu türler, ABD merkezli The Metals Company‘nin madencilik lisansı aldığı NORI-D ve TOML-E adlı bloklarda tespit edildi. Bu bölgeler, yalnızca maden kaynaklarıyla değil, zayıf akıntı sistemlerine bağımlı ve bozulduğunda toparlanması son derece zor olan hassas ekosistemlere ev sahipliği yapmalarıyla da ekolojik açıdan hayati öneme sahip.


Gürültü ve tortu kirliliği deniz yaşamını geri dönülmez şekilde etkileyebilir

Derin deniz madenciliği faaliyetleri sırasında oluşacak sürekli gürültü, ses dalgalarıyla yön bulan balina ve yunus türlerinin yön bulma ve iletişim kabiliyetlerini bozabilir. Ayrıca, maden çıkarımı sırasında deniz tabanından yükselen tortu bulutlarının, hem ışık geçişini hem de plankton zincirini etkileyerek, besin zincirinde ciddi bozulmalara yol açabileceği belirtiliyor.

Greenpeace Uluslararası Okyanus Kampanyası Danışmanı Louisa Casson, “The Metals Company’nin madencilik planları, bilimin ve uluslararası toplumun uyarılarına rağmen hayata geçirilmek isteniyor. Bu faaliyetler, okyanusların en görkemli ve hassas canlılarını tehdit ediyor” dedi.

ISA zirvesi öncesinde bilim insanlarından ve STK’lerden uyarılar artıyor

Temmuz ayında Jamaika’da toplanması planlanan Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA – International Seabed Authority) zirvesinde, derin deniz madenciliği faaliyetlerini düzenleyecek “Madencilik Kodu” görüşülecek. Ancak bu düzenleme yürürlüğe girmeden önce bazı şirketlerin ticari faaliyetlere başlama girişimi, bilim çevrelerinde ve sivil toplum kuruluşlarında endişe yaratıyor. Bugüne kadar Portekiz gibi bazı ülkeler kesin yasak kararı alırken, diğer ülkeler geçici moratoryum ilan etmiş durumda.

The Metals Company ise Trump döneminde verilen yetkilere dayanarak Clarion-Clipperton bölgesinde madencilik faaliyetleri için başvuruda bulundu.

Şirketin açıklamaları bilim insanlarını ikna etmiyor

The Metals Company, Greenpeace‘in bulgularını “aktivistlerin spekülasyonu” olarak nitelendirirken, geçmişte yürüttüğü akustik gözlem çalışmalarını karşı tez olarak sunuyor. Şirket, ses yayılımının yalnızca 3,8 kilometrelik bir alana etki ettiğini savunsa da, uzmanlar deniz altı ortamlarının karmaşıklığı ve uzun vadeli etkilerin yeterince bilinmediği konusunda uyarıyor.

Dr. Kirsten Thompson, “Gürültü ve tortu kirliliğinin deniz memelileri üzerindeki etkilerini tüm boyutlarıyla anlayabilmek için daha fazla veriye ihtiyacımız var. Ancak elimizdeki bulgular bile endişe yaratmaya yeterli” dedi.

Etki alanı lisans sahalarıyla sınırlı kalmayabilir

Uzmanlara göre, madencilik faaliyetlerinden kaynaklanan tortuların akıntılar yoluyla çok daha geniş bölgelere taşınması olası. Bu durum, doğrudan etkilenmeyen yaşam alanlarını bile riske sokabilir. Clarion-Clipperton bölgesi, yalnızca metal zenginliğiyle değil, aynı zamanda nadir deniz canlılarına ev sahipliği yapmasıyla da öne çıkıyor. Bu nedenle bölgenin uzun vadeli korunması gerektiği vurgulanıyor.

Derin deniz madenciliğine karşı uluslararası tepki büyüyor

Haziran 2025’te Fransa’da düzenlenen BM Okyanus Konferansı’nda, Almanya, Fransa, Şili ve Vanuatu gibi ülkelerin desteğiyle derin deniz madenciliğine karşı moratoryum çağrısında bulunan ülke sayısı 37’ye yükseldi. Kıbrıs, Letonya ve Marshall Adaları da bu çağrıya sonradan katılan ülkeler arasında yer aldı.

Çevre kuruluşları, özellikle Deep Sea Conservation Coalition gibi uluslararası ağlar, deniz altındaki yaşamın henüz yeterince bilinmediğini, bu nedenle insan müdahalesinin geri dönüşü olmayan zararlar verebileceğini belirtiyor. Bilim insanları ise çözüm olarak, sürdürülebilir maden politikaları ve geri dönüşüm odaklı döngüsel ekonomi yaklaşımlarının teşvik edilmesi gerektiğini savunuyor.

Deniz madenciliğinde yön belirleyici olacak kritik eşik

Pasifik Okyanusu’nda yapılan bu gözlemler, derin deniz madenciliğinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ciddi ekolojik sonuçlar doğurabileceğini açıkça ortaya koyuyor. Nesli tehlikedeki türlerin yaşam alanlarıyla çakışan madencilik planları, uluslararası toplumun doğa koruma ile kaynak arayışı arasında bir denge kurması gerektiğini gösteriyor. Bilim insanları ve çevre örgütleri, daha temkinli ve doğa merkezli bir yaklaşım benimsenmediği sürece, derin deniz ekosistemlerinin geri döndürülemez zararlarla karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulunuyor.

İlgili makaleler


Bir Cevap Bırakın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz