Guangzhou Institute of Geochemistry (Çin Bilimler Akademisi) ekibi, Blechnum orientale adlı eğrelti otunda nadir toprak elementlerinin bitki dokusu içinde nano ölçekte monazit (La) kristalleri halinde “biyomineralizasyon” ile oluştuğunu raporladı.
Bulgular, yeşil madencilik, fitomining ve Türkiye’de biyoteknoloji temelli maden araştırmaları için yeni bir yol öneriyor.
Hızlı bakış
- Çinli araştırmacılar eğrelti otunda nadir toprak elementlerini nano kristaller hâlinde buldu.
- Bu buluş, yeşil madencilik ve fitomining alanında potansiyel bir paradigma değişimi sunuyor.
- Türkiye’de doğrudan bitkiler aracılığıyla nadir element kazanımı üzerine araştırma henüz yaygın değil.
- Türkiye’nin nadir toprak elementleri rezervleri ve biyoteknoloji tecrübeleri bu alana adım atmak için uygun bir zemin sunuyor.
- Bu alana yönelmek, metal çıkarmaktan çok bilgi ve teknoloji çıkarma yönünde stratejik bir fırsat olabilir.
Keşfin kökeni: Guangzhou ekibinden bitki içi monazit gözlemi
Araştırma, Guangzhou Institute of Geochemistry bünyesinde yürütüldü ve bitkinin damar demetleri ile epidermis bölgelerinde lanthanum açısından zengin monazit benzeri fazın nano ölçekli kristaller hâlinde doğal ortamda oluştuğu gösterildi. Bu durum, nadir toprak minerallerinin yalnızca yüksek sıcaklık ve jeolojik süreçlerle değil, normal sıcaklık ve basınç altında bitki dokusu içinde de “kendi kendine örgütlenme” ile kristalleşebildiğini ortaya koyuyor.
Bilimsel dayanak: Environmental Science & Technology’de yayımlanan bulgular
Sonuçlar, Environmental Science & Technology dergisinde yayımlandı. Makalede, Blechnum orientale’nin nadir toprak elementlerini (REE) hiperakümülatör bir tür olarak yüksek derişimde aldığı, bu elementlerin fosfat mineralleri şeklinde çökelerek nano ölçekte monazit kristalleri oluşturduğu ve bunun bitki içi detoksifikasyon mekanizmasıyla ilişkili olabileceği gösterildi. Çalışma, bitkilerin topraktan aldığı metalleri biyolojik olarak “madene dönüştürme” kapasitesinin ilk somut örneklerinden biri kabul ediliyor.
Kasım 2025’te kamuoyuna açıklanan bir ilk
Çalışma Kasım 2025’te duyuruldu. Keşif, Çin’in Guangdong eyaletindeki Guangzhou kentinde bulunan Çin Bilimler Akademisi’ne bağlı enstitüde yapıldı. Ekip, “bitkilerde nadir toprak biyomineralizasyonunun ilk doğrulanmış gözlemi” olarak literatürde yeni bir sayfa açıldığını belirtiyor. Bulguların, doğa ve teknoloji arasındaki madde-enerji dönüşümünü yeniden tanımlayabileceği ifade ediliyor.

Disiplinlerarası araştırma ekibi ve iş birlikleri
Çalışmada Guangzhou Institute of Geochemistry araştırmacıları liderlik yaptı. Ekipte bitki fizyolojisi, malzeme bilimi, yerbilimleri ve nanoteknoloji alanlarından uzmanlar yer aldı. Bulguların sunumunda, nadir toprak jeokimyası, biyomineralizasyon ve nano ölçekte karakterizasyon tekniklerinin birlikte kullanıldığı belirtildi. Çin Bilimler Akademisi bu çalışmayı gelecekteki yeşil madencilik araştırmalarına yön verecek bir temel olarak tanımladı.
Yeşil madencilik ve fitomining için potansiyel yol
Bitkilerle madencilik (fitomining), metallerin çevreye minimum zarar vererek geri kazanımını hedefleyen bir yaklaşım. Eğrelti otunda gözlenen monazit oluşumu, REE’lerin bitki biyokütlesinden işlenebilir bir faz olarak geri kazanılabileceğine işaret ediyor. Bu yöntem, düşük tenörlü alanlarda veya maden atık sahalarında hem fitoremediasyon hem değerli element geri kazanımı için “çifte fayda” sağlayabilir. Keşif, yeşil madenciliğin doğrudan doğanın biyokimyasal zekâsına dayanabileceğini gösteriyor.
Laboratuvarda kanıtlı, ölçek büyütmede soru işaretleri
Keşif bilimsel olarak doğrulandı; ancak ticari uygulamaya geçişte ölçek, verim ve maliyet kritik. Hiperakümülatör yetiştirme, hasat, biyokütleden ayrıştırma ve saflaştırma zincirinin maliyet etkinliği henüz netleşmedi. Doğal monazitin çoğu zaman uranyum ve toryumla birlikte bulunduğu bilinse de bitkide oluşan nano monazitin radyoaktif içeriği saptanmadı. Bu nedenle süreç tasarımında çevresel güvenlik, ekonomik fizibilite ve biyoteknolojik ölçeklenebilirlik konuları araştırma önceliği taşıyor.

Hiperakümülasyon ve biyomineralizasyon mekanizması
Bitki kökleri topraktaki nadir toprak iyonlarını alıyor; damar dokusunda ve hücreler arası bölgelerde bu iyonlar fosfatlarla birleşerek nano kristaller oluşturuyor. Çalışma, bu kristalleşmenin ortam koşullarında “kendi kendine örgütlenme” ile gerçekleştiğini ve bitkinin nadir toprakları pasifleştirip dokularını koruma stratejisinin bir parçası olabileceğini gösteriyor. Bu süreç, doğanın kendi algoritmasının maddeyi bilgiye, bilgiyi enerjiye dönüştürme biçimi.
Türkiye bağlamı: Mevcut araştırmalar ve potansiyel
Türkiye’de şu anda nadir toprak elementlerinin bitkiler yoluyla biriktirilmesi veya fitomining üzerine doğrudan yürütülen bir araştırma bulunmuyor. Ancak ülkenin REE rezervleri, özellikle Eskişehir Beylikova bölgesindeki zengin yataklar, gelecekte bu alanda çalışmalar için uygun bir temel sunabilir. Türkiye’deki bazı üniversitelerde serpantin ve ağır metal hiperakümülasyonu üzerine yapılan sınırlı çalışmalar, REE biyomineralizasyonuna zemin hazırlayabilecek nitelikte.

Bu mikro düzey araştırmalar, Firecarrier perspektifinden bakıldığında yalnızca maden değil, doğanın ayıklama algoritmasını çözmeye yarayan veri üretim alanlarıdır. Bitkilerin metal iyonlarını tanıma, seçme ve dönüştürme kapasitesi, geleceğin biyoteknoloji ve yapay zekâ sistemleri için model teşkil edebilir. Türkiye’nin bu alandaki bilgi üretimi, metal çıkarmaktan öte teknoloji geliştirmeye katkı sağlayacaktır.
Sürdürülebilir tedarik, yeni malzeme yolları ve AR-GE başlıkları
Bu keşif, gelecekte düşük tenörlü sahalarda çevre dostu REE kazanımını mümkün kılabilir. Nano ölçekte oluşan monazit türlerinin doğrudan işlevsel malzemelere dönüştürülebilmesi, ara kimyasal adımları azaltabilir. Türkiye’de bu alanda kurulacak araştırma ağları, yeşil ekonomi politikalarıyla uyumlu biçimde yeni nesil malzeme teknolojilerinin geliştirilmesine katkı sunabilir. Bu aynı zamanda “madencilikten çok bilgi madenciliği” anlayışının da bir örneğidir.
Türkiye bu alana yönelmeli mi?
Çin’deki deney, doğanın kendiliğinden madencilik yapabildiğini gösterdi. Türkiye’de ise bu konu henüz keşif aşamasında. Ancak REE potansiyeli yüksek olan bölgelerimiz, biyoteknolojik araştırmalar ve yeşil ekonomi vizyonuyla birleştiğinde, ülkenin bu alanda öncü olma şansı bulunuyor. Bitkilerle madencilik, yalnızca element değil, doğadan öğrenilen bir teknoloji biçimi olarak değerlendirilmeli. Firecarrier felsefesiyle ifade edersek: bu, “maden değil zeka” çıkarmanın yolu.
Yorumlarınızı Paylaşın
Bitkilerle madencilik gerçekten geleceğin sürdürülebilir çözümü olabilir mi? Türkiye bu alanda bilimsel atılım yapmalı mı, yoksa riskler henüz fazla mı? Düşüncelerinizi bizimle paylaşın – sizce doğa, teknolojiye maden değil zekâ mı sunuyor?
İlgili haberler
- Türkiye’nin nadir toprak elementleri gücü: Beylikova’dan Kuluncak’a stratejik bağımsızlık
- Türkiye’nin nadir toprak elementleri stratejisi, jeopolitik etkileri ve ekonomik-teknolojik yansımaları
- Türkiye, nadir toprak elementleri işleme sürecinde Çin ile işbirliği yapmaya hazırlanıyor
- Bayraktar: Nadir toprak elementlerinin ABD’ye satışı söz konusu değil; Beylikova endüstriyel tesisi için hedef iki yıl
- Maden yönetmeliği değişti: Türkiye’nin madencilik stratejisinde yeni dönem
View this post on Instagram

















